Add to Flipboard Magazine.

29 Ekim 2013

CUMHURİYET 2013 KUTLU OLSUN

Mecliste ilk başörtülü: Latife Hanım....

Atatürk'ün eşi Latife Hanım, Meclis'e giren ilk kadındır. Aynı zamanda Meclis'e giren ilk örtülü kadındır. Atatürk'ün yapacağı konuşmayı dinlemek isteyen Latife Hanım, bu isteğini dile getirdiğinde Atatürk, O'nu doğrudan Meclis'e götürmek yerine, Bursa Milletvekili Şeyh Servet Efendi'nin Latife Hanım'ı Meclis'e davet etmesini sağlıyor. Latife Hanım'ın Atatürk'ün yanında yurt gezilerine katılması ise Adana Müftüsü'nün verdiği fetva ile sağlanıyor. Evlenmeden önce başını örtmeyen Latife Hanım, Köşk'e çıktıktan sonra kapanıyor.

04 Ekim 2013

ŞU (Z)AT İŞBAŞINDA

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi kurulduğu 1993 yılından bu yana çalkantılı bir akademik düzeyde bata çıka yüzüyor. Sanki bir “Penguen” mübarek... Öğretim kalitesi, özellikle gazetecilik bölümünde, yerlerde sürünen bu okul, 2013 Ekim ayında, tarihinde ilk kez kaliteli medya eğitimi yapabilmek için yeni bir fırsat yakaladı; “fakülte” adına yaraşır yönetim kurulları ve bölüm başkanları göreve geldi; eski yönetimden kişiler 20 yıldır kendi kendilerini tayin ettikleri kurullara yapılan seçimler sonucunda giremediler. Fakat, açıkta kalan bu gaz-lama manipülatörlerinin “yetiştirdiği” gaz-teciler yine rahat durmuyorlar ve düşman yetiştirilecek hale getirdikleri medyayı yine kirli amaçları için kullanıyorlar ve gaz-te tarihine komiklikleriyle imza atmaya devam ediyorlar.

Şu iki linki tıklayın ve yayın tarihlerine bakın:

Okudunuz herhalde: Haber aynı, belgeler aynı. Peki, yayın tarihlerine dikkat ettiniz mi? Radikal’de yayınlanan 28 Şubat 2013 tarihli; Hürriyet’te yayınlanan 3 Ekim 2013 tarihli; arada 7 ay kadar fark var. Haberin olay tarihi, 2 Şubat 2013.

Kovulduğu medyaya düşman olacağına, onu kaynak olarak kullanan Uğur Dündar’ı da  alet ettikleri bu 3 Ekim 2013 tarihli “yeni” “manipülasyoncu” haber, Doğan Medya’sının farklı bu iki varakında neden 7 ay arayla iki kez yayınlandı? Bu sorunun cevabı, bu iletinin başlığında... Anlaşılan yönetimi arındıran şu andaki Dekan Prof. Dr. Aydemir Okay’ı yıpratmak (!) için bu saçma haberden başkasını bulamamışlar. Hempaları uyarıyoruz: Bu daha başlangıç...

[Uğur Dündar'ın manipülasyona katkısı için Bkz: 03.10.2013 tarihli HalkTV’de yayınlanan “Halk Arenası” adlı programın bir bölümü— Veysel Batmaz’ın NOTU: Düşman yetiştirdiğimiz medyanın baş Ertuğrulgillerinden olan Yılmaz Közdil denilen kişinin “ne tür bir medya” istediğinin lapsüsü, son günlerin tek başarılı gazeteciliği olan ve sorularıyla gaz-teci değil, gazeteci olduğunu kanıtlayan Ece Zereycan’ın Esat Röportajını yorumlayış dangalaklığında sırıtmış durumda... Neymiş efendim, "diktatör Esat Türk televizyonlarını kendi propagandası ve Başbakan’ımıza hakaret için kullanıyormuş, hiç kimse Başbakan'ımıza hakaret edemezmiş, Obama'ya bu diktatör hakaret edebiliyor muymuş... televizyonlarımızı bu diktatöre kullandırtmamamız, alet olunmaması lazımmış..." : http://www.haber3.com/yilmaz-ozdil-esadi-yerden-yere-vurdu-haberi-2232666h.htm Ertuğrul tornasından çıkma kendi geçmişine bakmadan şimdi medyaya söven, üç beş kulağa hoş gelen kelime oyunuyla boş bu adama “medya/orta-m—ara-ç” öğretmek lazım... Bir de şunu vurgulayalım: Umuyoruz istemeden olmuştur; Uğur Dündar, yukarıda linklerde yer alan haberi 7 ay sonra sanki yeni olmuşçasına hiç ilgisi olmadığı halde programına taşımadan önce açıp telefonu, benden teyit alabilirdi. Sorumuz şu: Uğur Dündar bu işe neden girdi?-VB]

Ertuğrulgillerden Közdillere duyuruyoruz: Medya 2007’den sonra bozulmadı; hep bozuktu. Son dönemde “medya yeniden yapılanmışmış, gaz-teciler işsiz bırakılmışlarmış”, vs. Peki, 1995’lerden sonraki “medyada eleman kartelini” kim yarattı? Şimdi Ertuğrulgiller olarak medya tarihine geçecek olanlar, replika olarak yerlerini alan “yandaşlara” laf atarken, dönüp kendi tarihlerine baksınlar. Bir de Medyaya Düşman Yetiştiriyorum kitabını okusunlar... Böylece yukarıda tekrar ettikleri haberin manipülasyon niteliğini belki kavrarlar. Belki de utanırlar... Yandaşı da, kandaşı da siz (Doğan-Bilgin-Ciner-Karamehmet med-cezircileri olarak bu yandaş dediklerinizi destekleyerek) martavalcı, kalkınmasalcı kalemşörler yarattınız.


İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne karışmayın; eski yöneticilerinden kurtulan bu okul, belki “fakülte” olur. Karışsanız da nafile, çünkü bu okulda okuyan öğrenciler, artık sizin “iş” bulmakla idare ettiğiniz ve medyada “stajyer” ayaklarıyla sömürdüğünüz çocuklar değil. Anlamlı bir eğitim ve onurla yapacakları bir meslek istiyorlar. Gerekirse, gezine gezine “muhalefeti” de onlar yaparlar. Penguenleri de Güney Kutbuna sallayıverirler.

01 Ekim 2013

Mülkiye (Ankara SBF) Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe:

Üniversitelere özel güvenliklerin yerine polisin yerleştirilmesine nasıl bakıyorsunuz?
“Kesinlikle karşı çıkıyorum. Her yeri ve her şeyi denetim altında tutmaya çalışan otoriter yönetim anlayışının bir yansıması. Üniversitelerde sürekli polisin bulunmasını gerektirecek bir güvenlik sorunu yoktur. Burayı polise açmak, üniversite yöneticilerini süreç dışına çıkarma arayışıdır. Buraya polis soktuğunuz zaman burada kavgayı, çatışmayı, ayrışmayı, bölünmeyi bilinçli olarak çoğaltmış olursunuz. Ben çok sakıncalı buluyorum. Bu konudaki bir düzenleme Türkiye’deki üniversiteleri zor bir sürece sokar.”