Add to Flipboard Magazine.

29 Ağustos 2011

ADINDA "SOL" OLANIN SAÇMALAMAYA HAKKI YOKTUR !

Aşağıdaki alıntı, TKP'nin Internet sitesi SOL'dan alındı. İlkönce 27 Ağutos 2011 tarihli haberimizi okuyun, sonra bu alıntıyı... Bakalım, bu alıntıdaki saçmalamanın boyutunu anlayabilecek misiniz? Bir uygulama, sadece size siyasal olarak karşı olan tarafından yapılıyor diye eleştirilmez. Doğru  karar ve uygulamalar, karşı olduğunuz siyasal gruptan gelse de, savunulur da. Bir de tabii, alıntıda, sözkonusu KHK'nin sadece hekimlerle ilgili olduğu yanılgısı var ki, adı SOL olana bu tür anlama özürlülüğü taşıyan "yazı"şmaları yayınlamak hiç yakışmıyor:
"Bakanlık bir kanun hükmünde kararname ile hekimlerin muayenehane açma olanağını sınırladı. Aslında Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki hekimlerin bu yetkisi bir süredir zaten yoktu. Yalnızca tıp fakültesi hastanelerindeki öğretim üyeleri muayenehane açabiliyordu. Kanun hükmünde kararname bu noktada çok büyük bir sınırlama getirdi. Öğretim üyelerinin muayenehane açabileceklerini, ancak bu durumda fakültede hasta muayene ve tedavi edemeyeceklerini, dolayısıyla da herhangi bir ek ödeme alamayacaklarını hükme bağladı. Bu düzenleme, fiilen, öğretim üyelerinin muayenehane açma “hakları”nın ellerinden alınması anlamına geliyor."

27 Ağustos 2011

VİSTİLEF NE DERSE O OLUYOR: ÖĞRETİM ELEMANLARINA ÜNİVERSİTE DIŞI ÇALIŞMA SERBEST

Resmi Gazete'de dün yayınlanan "Adalet Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamesi" ile, 2547 sayılı kanuna aşağıdaki eklemeler yapıldı. Bu eklere göre artık araştırma görevlisinden profesörüne kadar dışarıda çalışmak serbest. Tek müphem alan ise, üniversitelerde, uzaktan eğitim de düşünüldüğünde, mesai saati tanımlaması. 2547 sayılı Yasa'da mesai saati belirlenmemiş ve 657 sayılı Yasa'da ise, "memurlar haftada genel olarak 40 saat çalışırlar" hükmü bulunuyor. Günlük saat dilimleri ve sınırları hiç bir yasada yer almıyor. 657 sayılı Yasa'nın 28. maddesi ise, memurların anonim veya limited şirket sahibi olmalarını önlemiyor...


İŞTE, MEZKUR KARARNAME'NİN 2547'YE EKLEDİKLERİ:


MADDE 40 . 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun;
a) 36 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Yükseköğretim kurumlarının kadrolarında bulunan öğretim elemanları, kanunlarda belirtilen hâller dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak ve döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmamak kaydıyla mesai saatleri dışında yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir. Yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde çalışan öğretim üyelerine 58 inci madde ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi uyarınca ek ödeme yapılmaz; bunlar rektör, dekan, enstitü, yüksekokul ve konservatuar müdürü, bölüm başkanı, anabilim ve bilim dalı başkanı, başhekim ve bunların yardımcısı olamaz."

b) Geçici 58 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 59 . Yükseköğretim kurumları dışında meslekî faaliyette bulunmak ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra etmek isteyen öğretim üyelerine, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıla kadar ücretsiz izin verilebilir."

17 Ağustos 2011

PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi


Bilim adamı, profesör, öğretim üyesi çoğu zaman birbiriyle karıştırılan, birbirinin yerine de kullanılan tabirlerdir. Gelin bugün bunların esasında ne manaya geldiğine bakalım; sıkça duyduğumuz  “Bu adam nasıl profesör olmuş?” veya “Bu adamı kim profesör yapmış?” gibi sorulara cevaplar arayalım.Bilim adamı herhangi bir bilim dalında bilimle uğraşan kişilere verilen geniş kapsamlı bir isimdir. Bu bilim dalı fizik, kimya, astronomi, biyoloji, tıp ya da başka bir şey olabilir.Yukarıdaki tarife göre de üniversitelerimizin tıp fakültelerinde bir tıp dalında öğretim üyesi olanlara vazifeleri, unvanları, kaliteleri, başarıları ne olursa olsun bilim adamı denebilir ama bu hepsi tarafından hak edilmiş bir isim değildir. Her yardımcı doçent, doçent veya hatta profesör “gerçek manada” bilim adamı olmadığı gibi, bilim adamı olmak için illâ profesör veya doçent olmak da icap etmez. Hiçbir akademik unvanı olmayan bir kişi ise pek âlâ bilim adamı olabilir.
Bilim adamı kime denir?
Bir üniversitede çalışmak, bilim öğretmek, hatta bilimsel yöntemleri kullanarak araştırmalar yapmak da bilim adamı olmak için yeterli değildir. Gerçek bir bilim adamı olabilmek için ille de “bilim üretmek” gerekir.
Buna göre de ülkemizde belki başka bilim dallarında olabilir ama tıp alanında bilim adamı olması bence pek mümkün değildir. Çünkü bilim adamı diyince asıl anlaşılması gereken kendini bilime vakfetmiş, sabahtan akşama kadar bilimle uğraşan; bilimden başka hiçbir şey düşünmeyen; bu alanda kaynak gösterilen araştırmaları, icatları, keşifleri olan kişileri anlamak gerekir. Bunların işleri güçleri gerçekten ve sadece araştırma yapmak ve bilim üretmektir.
Evet, tıp bilim adamları hasta bakmaz, nöbet tutmaz, muayenehaneye veya özel hastaneye gitmez, öğrencilere pratik yaptırmaz veya ders anlatmaz, idari işlere de karışmazlar. Ülkenin veya dünyanın sağlık sorunları da onların ilgi alanında değildir.
Emirlerinde özel araştırma laboratuarları, elemanları ve çoğu zaman da sınırsız maddi imkânlar vardır. Araştırmaları daima belirli bir konudadır ve belirli yöntemlerle yapılır. Mesela sadece hücrelerle veya sadece genlerle veya sadece belirli bir hastalıkla ilgilidir ve bunlar laboratuar şartlarında veya hayvanlar ya da insanlar üzerinde olabilir.
Bunlar birbirini izleyen araştırmalardır; birinden alınan sonuca göre yeni araştırmalar düzenlenir ve araştırmalar böylece zincirleme olarak uzayıp gider.
Bu araştırmalar sonucunda o güne kadar bilinmeyen bir şey ortaya çıkabileceği gibi doğru bilinen bir şeyin yanlış olduğu da gösterilmiş olabilir veya hiçbir şey de çıkmayabilir ama bu araştırmalardan biri eksik olduğunda bilim dünyasında bir boşluk olur.
Ben bir bilim adamı değilim
Mesela ben emekli bir profesörüm; tıp fakültesi göğüs hastalıkları bölümünde 30 seneye yakın bir süre çeşitli unvanlarla öğretim üyeliği yaptım, hasta baktım. Benden medyada zaman zaman bilim adamı olarak söz edilse de işte açıkça söylüyorum:“Ben bir bilim adamı değilim”.
Bizim tıp fakültelerindeki profesörlerin, doçentlerin neredeyse hiçbiri de bilim adamı değildir; bunlar da tıpkı benim gibi tıbbın belli bir alanında bilgi ve tecrübeye sahip olan, bu birikimlerini başkalarına öğreten ve hastalar üzerinde uygulayan kişilerdir. Bu kişilerin bilimsel yöntemleri kullanarak araştırmalar yapıyor olmaları da bunların bilim adamı olduğunu göstermez.
Doçentlik, profesörlük akademik unvanlardır. Bunun için önce bir tıp fakültesinde bir bilim dalında asistan olmak, belirli bir süre çalışıp uzman unvanını almak ve daha sonra da belirli “prosedürleri” yani işlemleri yerine getirmek gerekir. Bunlar tamamlanınca yardımcı doçent, doçent ve profesör olunur. Bunlar atla-deve değildir; bir yolunu bulup üniversiteye girmiş olan hemen herkesin başarabileceği şeylerdir.
Profesör mutlaka konusunu en iyi bilen veya tıbbi bir girişimi, bir ameliyatı en iyi yapan değil, belirli prosedürleri yerine getirmiş olan bir kişidir. Profesörlük kısaca bir prosedür yerine getirme işidir; çok da başka bir şey değildir.
Türk Dil Kurumu da profesör kelimesini “yükseköğretim kuruluşlarında en üst aşamada olan öğretim üyesi” şeklinde tarif etmektedir.
Bu prosedürlerin ne olduğu ayrı bir konudur ama bunların içinde “iyi hekim” olmak ve“iyi öğretim üyesi” olmak gibi unsurların bulunması da şart değildir.
İyi hekim ve iyi öğretim üyesi olmak
Elbette, doçent veya profesör gibi bir akademik unvana sahip olan biri aynı zamanda iyi bir öğretim üyesi ve iyi bir hekim de olabilir ama iyi öğretim üyesi ve iyi hekim olmak profesör, doçent gibi unvanlara sahip olmakla doğrudan alâkalı değildir.
İyi öğretim üyesi olmak için öğrenme ve öğretme konusunda bilgi, kabiliyet ve heves sahibi olmak ve bu işten zevk almak gerekir.
İyi hekimlik için de tıbbın sadece bir bilim değil aynı zamanda sanat olduğunu da kavramış olmak ve tıp ahlâkına sahip bulunmak icap eder.
Tıp profesörleri, doçentleri ve uzmanlarının bilim adamları olmaması bunlara ihtiyacı olan kişiler yani hastalar için hiç de kötü bir şey değildir; hatta daha iyi bile olabilir. Çünkü gerçek manada bir bilim adamı için “hasta” değil “araştırma” daha önemlidir.
İyi bir doktor olmak için –başka bir deyişle bir hastaya en iyi sağlık hizmetini verebilmek için- akademik bir unvan kesinlikle şart değildir. Herhangi bir uzman doktor hatta herhangi bir pratisyen doktor yeri geldiğinde bir hastaya bir profesörden daha faydalı da olabilir.
Dünya çapında bir bilim adamı olmak, buluşlar yapmak başka bir şeydir bir hastayla baş başa kalınca yapılacak olanlar yani “icra-i tababet” bambaşka bir şeydir.
Gelelim neticeye
“Bu adam nasıl profesör olmuş?” veya “Bu adamı kim profesör yapmış?” gibi soruların cevabını bulduysanız beni ve yazıyı anlamışınız demektir.