Add to Flipboard Magazine.

31 Ağustos 2009

TRT reklamı bırakır mı?

TRT reklam gelirlerini 150 milyon TL’nin üzerine çıkarmayı hedefliyor. Reklam ve pazarlama işini ihale ile özel bir kuruluşa verdi.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ise yeni bir tartışma başladı.

Fransa’dan sonra İspanya da kamu televizyonlarındaki reklam gelirlerini kaldırdı. Bu kanallara sübvansiyon internet mobil telefon vergilerinden yapılacak. Avrupa Komisyonu ise bu işi gündeme aldı. Aynı sektör içinde yer alan farklı birimlerin birbirlerini “sübvanse etmeleri” komisyon içinde tartışma konusu oldu.

TVE reklamsızİspanyol reklam pazarından en büyük payı alan TVE’nin bu geliri hükümet tarafından kesildi. Peki nereden gelir elde edecek?Yüzde 45’ine denk gelen 550 milyon euro devlet bütçesinden karşılanacak, geri kalanın, gelirlerinin yüzde 3’ünü özel televizyonlardan ve gelirlerinin yüzde 0.9’unu telekomünikasyon operatörlerinden sağlayacak.Ama İspanya bir başka tartışma ortamının da içinde. Reklam şirketleri bu işe pek yanaşmıyor. 18 bin kişinin işssiz kalmasından söz ediliyor.

Avrupa Komisyonu devredeAvrupa Komisyonu, Fransa’daki Sarkozy operasyonunu gözlem altına aldı. Fransız devlet televizyonunun reklam gelirleri özellere kaydırılırken ortaya çıkan 450 milyon euro’luk açığın, telefon operatörleri ve internetten elde edilecek vergi gelirleri ile kapatılması düşünülüyor.

Bu yöntem aslında sadece Fransa’da yok. AB üyesi ülkeler devlet televizyonlarının bu şekilde elde ettiği gelir 22 milyar euro’yu buluyor. Bu da komisyonu rahatsız ediyor. “Aynı sektörde yer alan kuruluşların birbirlerini sübvanse etmesi mantıksız” yorumu yapıyor. Bu nedenle şimdi Fransa örneğini masaya yatırmayı düşünüyor.

Sonuç!Bizim de yana yana girmek için uğraştığımız AB üyesi ülkelerde bu, yeni bir tartışma konusu. Özel televizyonların daha fazla reklamdan pay alması için böyle bir karar alınıyor. Ama öte yandan reklam şirketleri de bundan pek memnun değil. Diğer yandan Avrupa Komisyonu da bunu tartışmaya açmış bulunuyor.TRT ise bunların uzağında, hem reklam hem de vergi geliri var. Ve reklam gelirini daha da arttırmayı planlıyor.

Şimdilik bu tartışmanın uzağında görünüyoruz. Kimsenin TRT’nin reklam gelirinde gözü yokmuş gibi görünüyor yani!

Sina Koloğlu/MİLLİYET-CAFETRT

09 Ağustos 2009

Rating Nedir AA1?

AGB Pes Etti, Türkiye'den Çekiliyor

2003 yılında Prof. Dr. Veysel Batmaz’ın ve daha sonradan da çeşitli medya gruplarının gündeme getirdiği şaibeli izleyici ölçümleri sonrası TRT'nin başlattığı hukuk mücadelesinde AGB-Nielsen pes ediyor. Yerini, ABD-Nielsen alacak gibi görünüyor.

Bu arada, 7 Ağustos 2009’da, TRT İÇİN TELEVİZYON ve RADYO İÇERİK ve İZLEYİCİ ÖLÇÜMLERİ PROJESİ olarak adlandırılan, taşınabilir GSM entegreli “İİÖ/ İçerik-İzler Ölçer©” (Content-Viewer Meter©) konusunda, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve TRT Yönetim Kurulu Üyesi ve Programlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Dr. Zeynel Koç'a, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Elektronik Haberleşme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilge Günsel ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Yöntemleri Anabilim Dalı Başkanı (mülga) Prof. Dr. Veysel Batmaz tarafından, İTÜ-Elektronik Haberleşme labratuarlarında “İİÖ / İçerik-İzler Ölçer©” prototipi bilgisayar yazılımının demonstrasyonu yapıldı.

Ayrıca, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e, Prof. Dr. Veysel Batmaz (2003 ve 2009) ve Prof. Dr. Ümit Atabek’in (2003) yıllarında “Televizyon Ratingleri” üzerine yazdıkları yayınlanmış ve yayınlanmamış makalelerinden ve Arbitron Şirketi’nin “Portable People Meter©” cihazı ile ilgili Internet’ten alınmış enformasyonunu içeren bir dosya sunuldu.

1992’de kuruluşundan bu yana Türkiye MEME’sine rating ölçümleri yapan ve 2007’ye kadar denetçiliğini Prof. AA1’in yürüttüğü AGB ile ilgili son gelişmeler ise şöyle:

1992’den beri Türkiye’de reyting ölçüm işini yapan AGB’nin Türkiye’den çekileceği öğrenildi. Konu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a önceki gün verilen RTÜK’teki brifing sırasında gündeme geldi. TİAK’ın reyting ölçümleri için açtığı ihalenin de süresi uzatıldı. RTÜK’te Başbakan Yardımcısı Arınç’a verilen brifingde Türkiye’de televizyonların reytinglerini ölçen ve tartışma konusu olan AGB’nin Türkiye’den çekilmek istediği bilgisi de verildi. Arınç, reyting ölçümlerinin nasıl yapılması gerektiği, TRT’nin yaptığı hazırlıklar konusunu sorunca, bürokratlar bu konuda açılmış bir ihale bulunduğunu, TRT’nin reyting ölçümü konusunda çalışma yaptığını hatırlattılar. AGB’nin Türkiye’den çekilmesi konusunda da “Dünyada reyting ölçümü yapan sayılı sayıda şirket var. AGB de yaşanan tartışmaların ardından güvenilirliği tartışma konusu yapıldığı gerekçesiyle Türkiye’den çekilme kararı almış. Bu konuda yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor” bilgisi verildi. Brifingde hazırlanan RTÜK Yasa Tasarısı’nda RTÜK’e izleme ve değerlendirme yapacak şirketlere izin ve denetim yetkisi verildiği belirtilerek “RTÜK’ün görevleri arasına ‘Televizyonların kullandıkları anlık izleme ve değerlendirme oranlarını veren ölçümleri yapacak şirketlerin izin şartlarını belirlemek, faaliyet izni vermek ve ölçümlerin denetimini yapmak’ hükmü eklendi. Böylece Üst Kurul’un, reyting şirketleri üzerinde denetleyici bir görevi olacak” denildi.

TRT’nin ihalesi 17 Ağustos’ta

AGB’nin Türkiye’den çekildiği yönünde bilgilendirme yapılırken, TRT de yeni bir izlenilirlik araştırma sistemi devreye sokma konusunda çalışma yapıyor. TRT, Türkiye’deki mevcut izlenirlik ölçüm sisteminde TİAK eliyle yabancı şirkete izlenirlik ölçümü yaptırılmasının sıkıntı yarattığını savunuyor. TRT, bu sistemin izleyicinin ihtiyaçlarına cevap vermediği gerekçesiyle, izleyicilerin yayınların kalitesine ilişkin tutumlarının araştırılması için açık ihale sistemiyle yeni bir izlenirlik araştırma sistemi geliştirecek. 17 Ağustos’ta ihale gerçekleştirilecek. 15 ilde 2 bin 684 denek tespit edilerek izlenirlik araştırmaları son teknoloji kullanılarak yapılacak. TRT, televizyon kanallarının izlenirlik ölçümünü ortaklık yöntemiyle ya da ücretli çalışma sistemiyle yapabilecek.

TİAK da ihale süresini uzattı

TRT, 17 Ağustos’ta yeni reyting sistemi için ihaleye çıkmaya hazırlanırken, reyting tekelini elinde bulunduran TİAK’tan karşı atak geldi. TİAK 2011 yılı TV izleme ölçümlerini yürütecek şirketin belirlenmesi için 15 Haziran’da dolan şartname temin süresini ani bir kararla, TRT’nin ihale tarihinden iki gün öncesi olan 15 Ağustos’a kadar uzattı. Bu arada AGB’nin Türkiye Temsilcisi olan Arzu Eder’in de firmadan ayrılmaya hazırlandığı iddia edildi. Daha önceki ihale şartnamesinde ihaleye katılmak için 3 ülkede ölçüm yapma şartı aranırken, ihaleye başvurusu süresini uzatan ilanda TİAK bunu değiştirip 5 ülkede ölçüm yapma şartı aranması dikkat çekti. Eder’in TİAK’ın ihalesini alacağı yeni firmaya geçmesi bekleniyor.

AGB haberi ile ilgili kaynak: http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=238177 09 Ağustos 2009

ÖNEMLİ NOT: İİÖ / İçerik-İzler Ölçer© ve Content-Viewer Meter©'in tüm hakları Copyright (©) ve Trade Mark (™) olarak Prof. Dr. Veysel Batmaz ve Prof. Dr. Bilge Günsel’e aittir.

01 Ağustos 2009

ÖSS SİSTEMİ DEĞİŞİRKEN....

YENİ BİR ÖSS SİSTEMİ İÇİN ÖNERİ

Prof. Dr. Veysel Batmaz
İstanbul Üniversitesi


ÖSS sistemi Türkiye’de yuvadan doktoraya kadar eğitim sistemi belirleyen belki de tek etmendir. İçinde bulunulan sayısal baskı, parasal ve mekansal olarak kısıtlanmış yüksek öğretim kontenjanları, ÖSS sistemini bir zorunluluk haline getirmiştir (Arz/talep dengesi talep aleyhindedir ve unutulmamalıdır ki, ÖSS’nin amacı arz/talep sorununa çare bulmaktan çok, nesnel bir sıralama yapmaktır.)
ÖSS sisteminin oluşturduğu vazgeçilmez sektör dershane sektörüdür.
Dershane sektörü, istihdamlı yüksek bir katma değer yaratan ve parasal büyüklüğü neredeyse devletin ilk ve lise eğitimine ayırdığı kaynakların tamamına erişen bir ekonomik-sosyal yapıdır. Vazgeçilmez olduğu halde, eğitim sistemini de olumsuz olarak belirlemektedir.
Dershane sistemi, özellike lise eğitimine zamansal olarak paralel giden ve bu eğitim ile zaman ve imkân paylaşan bir sistemdir. Fakat garip olan, dershanede “müfredata dayalı eğitim” yapıldığı söylense de, öğrenciyi üniversiteye hazırlayan bazı bilişsel ve bilgisel tekniklerin varsa silindiği, yoksa oluşturulamadığı “test” sisteminin, ÖSS’nin yapısından kaynaklanmasıyla bir zorunluluk olarak öğretilmesdir. Bu durum, ne kadar başarılı olursa olsun, öğrenciyi üniversite eğitimine hazır halden çıkartmaktadır.

Öğrenciler bazen lise ikinci sınıftan başlayarak dershane çalışmasına, lise eğitiminden daha fazla önem vermektedir. Bu nedenle, akıl ve geniş düşünme ihtiyacı içindeki üniversite eğitimine, dar, seçenekli düşünen ve doğruyu çözümlemekten veya bulmaktansa, yanlışları eleme mantığı kazandırıcı ve bu nedenle de çözümleyici ve eleştirel olmaktan çok, kısıtlarla ilgilenerek, hızlı karar vererek, özümsemekten ve içselleştirmekten uzak bir bilgi kullanımı yaratmaktadır. Bu yolla üniversiteye gelen öğrencinin en başta kendine yararı yoktur.
Bu nedenlerle, belki de yeni bir ÖSS sisteminde, lise eğitimi ile dershane eğitimini zaman olarak birbirinden ayırmak gereklidir.
Bu ayırım lise mezunlarının bir yıl beklettikten sonra ÖSS’na kabul etmekle yapılabilir:
Liseden mezun olan bütün öğrenciler, belli üniversite dalları için belki de bakalorya gibi bir ek sınava da tabi tutularak, mezuniyet tarihinden bir yıl sonra üniversite giriş sınavlarını alabilme zorunluluğu getirilebilir.
Ayrıca katsayı veya okul başarısı gibi yapay engellerin de ortadan kaldırılmasının mantıksa yapısı kurulmuş olur.
Bu sistem, öğrenciye bir yıl kayıp sağlıyor olarak algılansa da, getireceği bir çok avantajlarla, ülkeye ve öğrencinin geleceğine çok büyük kıtkılarda bulunacaktır.
Ayrıca, kaybedilecek olan bir yıl aslında, sistemin pedegojik bir bir parçası haline getirilerek kazanılabilir. Ayrıca, bir çok üniversite alanı, şu andaki dört yıllık eğitimi beş yıla çıkartmak (hukuk, mühendislik, eğitim, vb.) eğilimindedir.

Lise sonrası üniversiteye girişte bir yıllık aranın getireceği avantajlar:
1) Lise mezunlarının dershanelere tam gün giderek, sınava hazırlık için boş bir yılları olacaktır, dolayısıyla dershane sistemi kendini daha farklı ve işlevsel olarak konumlayarak, daha da vazgeçilmez hale gelecektir (İngiltere’de A level’da, ya da O level’da olduğu gibi).
2) Şu anda oranlara sahip olmamakla birlikte, varsayabiliriz ki, lise iki öğrencilerinin % 30’u, lise üç öğencilerinin % 60’ı dershanelere gidiyorsa ve lise sonda bu oran biraz daha da fazlalaşıyorsa, ortalama olarak dershanelere lise öğrencilerinin yüzde yüzüne yakın bir kısmı zaten toplam olarak bir veya bir buçuk yıl dershanelere gitmektedirler. Bu değişim, dershanelerin gelirlerini de fazla düşürmeyecek ve nitelikli olanlarınkini daha da yükseltecektir. Ayrıca, lise öğrencilerinin bir kısmı daha önce de dershanelere gidebilecektir.
3) Liseden sonra verilen bu hazırlık yılı, bir çok durumda önemli sayıda kendine güvenmeyen ve başka olanaklar bulan öğrenciler için üniversite cazibesinden soğutacak ve ÖSS’lere daha az öğrenci girmesini ve sonuç olarak seçim kriterlerinin öğrenciyi belli bir alan için daha doğru ölçebilir olmasını sağlayacaktır.
4) Dershane baskısından kurtulan bir bölüm lise öğrencileri müfredatlarına daha fazla önem vermeye başlayacak ve belki de lise eğitimlerinden alacakları bilgilerle, dershaneye gitme zorunluluğundan kendilerini kurtaracaklardır.
5) Üniversite okuyarak meslek edinmek isteyen öğrenciler, bu hazırlanma yılında daha sakin, uzun ve geniş düşünerek geöireceklerinden, seçecekleri dalları daha bilinçle belirleyebileceklerdir.
6) Bazı üniversite dalları için lise sonrasında, yine altı aydan sonrasından az olmamak koşulu ile, bakalorya türü bir bitirme sınavı koyarak, lise bilgisinin başarı oranı daha net saptanabilecek ve üniversiteler bu başarı notu ile birlikte ÖSS puanını değerlendirerek, kendileri için daha nitelikli öğrenciye sahip olabilecektir. Unutulmamalıdır ki, üniversiteyi üniversite yapan öğrencinin niteliğidir.