Add to Flipboard Magazine.

30 Eylül 2008

SBS Radyosu’nda Röportaj:

Bayramın ilk günü 30 Eylül 2008’de, Prof. Dr. Veysel Batmaz, Avustralya’nın SBS medya kuruluşunun Türkçe yayın bölümüne bağlı radyosunda, Medya Türkiye’ye Düşman Yetiştiriyor kitabını anlattı. Program bu hafta içinde yayınlanacak. Ayrıntılı bilgi için: http://radio.sbs.com.au/language.php?language=Turkish
ŞEKER BAYRAMI KUTLU OLSUN !

24 Eylül 2008

KADIKÖY MAARİF KOLEJİ-ANADOLU LİSESİ'NDEN...

http://www.kalid.org.tr/ den duyuru:
"Prof.Dr.Veysel Batmaz '73, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne aday oldu... Okulumuz 1973 yılı mezunlarından Prof.Dr.Veysel Batmaz, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne ilk kez Maarif Kolejli profesörlerden biri olarak aday oldu. İlk kez Maarif Kolejli bir aday olan Prof Dr.Veysel Batmaz'a seçimlerde başarılar dileriz." http://www.rektorbatmaz.blogspot.com/

18 Eylül 2008

Engin Ardıç / Sabah / 17.09.2008

Yokolsun YÖK


Bazı çok önemli meseleler kavga gürültü arasında kaynayıp gidiyorlar demiştik, işte bakın, hükümet YÖK konusunu yeniden gündemine almış, kimsenin haberi de yok, umurunda da değil... Çünkü Doğan-Erdoğan "maçını" seyretmek daha heyecanlı!
Cumhurbaşkanı "şu sistemi değiştirin de artık rektör ataması yapmayayım" diye feryat ediyor, basının cici beyleri de cumhurbaşkanına rektör atamaları yüzünden yüklenmeyi sürdürüyorlar. (Hayrola, imar izinleri Köşk'ten de mi geçiyor?)

Ahmet Necdet Sezer de "elimde fazla yetki var, alın bunları" demişti, kimse aldırmamıştı, o yetkileri kendi amaçları doğrultusunda kullandırmak istiyorlardı çünkü!

Düzgün bir ülkede, üniversite rektörlerini cumhurbaşkanı tayin etmez. Düzgün bir ülkede YÖK mök diye bir kurum da bulunmaz.Gerek bu kurum, gerekse olağanüstü cumhurbaşkanı yetkileri, 12 Eylül düzeninin kamışıdır bizlere! Toplumu zart zurtla yönetebilmenin altyapı taşları...Rektörleri, her üniversitenin öğretim üyeleri kendileri seçerler... Haaa, yalnızca profesörler mi oy versinler, doçentler de katılsınlar mı, asistanlara da oy hakkı verilecek midir, öğrenci temsilcisi de bulunsun mu, "idari personelin" başı kel mi, onlara yazık değil mi, bunları tartışabilirsiniz...

İsterseniz, sizi çok mutlu edecekse, cumhurbaşkanı bu seçimleri onaylar ( "formalite" olarak "tasdik" eder), bürokrasi sevinir... O kadar.

O üniversitede türbanın serbest olup olmayacağına da gene rektör ve üniversitenin senatosu birlikte karar verirler! Gene oylama yöntemiyle... "Mütevelli heyet" de bunu denetler.

Hangi öğrenciden kaç lira ücret alacağına, kime hangi bursu vereceğine, hangi hocanın eline kaç lira maaş geçeceğine de bu "merci" karar verir, bakanlık değil!

Öğrenci de böylelikle istediği üniversiteyi kendisi seçer, belki birini ucuz bulur tercih eder, ötekinin bursu caziptir, berikinde kendi "itikadına" göre giyinmesi rahattır.

(Doktor olmak isteyen kendini Sümeroloji tahsil ederken bulmaz yani! Giriş sınavı koyacaksa, her üniversite kendi sınavını kendi kriterlerine göre kendisi yapar. Bu, ÖSYS gibi bir "yarış atı parkuru" değil, bir "bilimsel yeterlilik ölçümü" olur. Mühendis olmak isteyen çocuğa kurbağanın sindirim sistemi, karşılaştırmalı edebiyat okumak isteyene entegral denklemi sorulmaz.)
Avrupa'da "katolik üniversiteleri" de vardır örneğin ve bunların dini kimlikleri asla tartışma konusu edilmez.

Fransa'da, örneğin, dileyen koyu katolik Stanislas Koleji'ne yazılır, isteyen kızıl komünist Vincennes Üniversitesi'ne...

Çağdaş yüksek öğretim budur.
Bizde çocuğun saçına da karışılır hocanın sakalına da, ve yüksek öğretim yapıyoruz sanılır. Hocalara zorla sakal kestirmek de bize özgü bir rezilliktir, on sekiz yaşını doldurmuş adamla kadının ne giyeceğine karışmak da bize özgü bir faşizm tortusudur.Çünkü bu tür zart zurt eğitimi, aslına bakarsanız, 1934 reformuyla başlamıştır. Fakat tek parti döneminin "kışla üniversitesi" modeli, daha da sertleştirilerek sürmektedir.Türk üniversiteleri, Kenan Evren, Haydar Saltık, Orhan Aldıkaçtı ve İhsan Doğramacı'nın "yüksek liseleri" olmaktan kurtarılamazlarsa, bu memleket de iflah olmayacaktır.Önce bunu çözelim, sonra üniversitelerde "bilim üretmeye" de sıra gelir inşallah! Lehmann Brothers bankasının batmasından korkacağınıza, Türk üniversitelerinin içler acısı durumundan korkunuz. Biri bugününüzü etkiler, öteki, geleceğinizi...

Vistilef'in NOTU: Prof. Dr. Veysel Batmaz ile Engin Ardıç eski tiyatro dostudurlar. 1971 yılında, Kadıköy Maarif Koleji tiyatro kolunda birlikte çalıştılar. Lorca'nın YERMA adlı oyununu, kollektif olarak Engin Ardıç (Galatasaray Lisesi), Ferhan Şensoy (Galatasaray'dan kovulma Rize Lisesi), Mehmet Birkiye (Kadıköy Maarif Koleji) sahneye koyarken, Kadıköy Maarif Koleji Tiyatro Kolu yöneticisi Veysel Batmaz da bu üçlünün reji asistanlığı yapıyordu.

Engin Ardıç'ın yukarıdaki yazısına katılıyor ve tüm öğretim üyelerini ve öğrencileri yeni YÖK yasası için duyarlı olmaya çağırıyoruz. Ancak Ardıç'ın katılmadığımız tek cümlesi, bu zorbalık üniversitesi'nin 1934 reformu dediği (1933 olacak, maddi bir hata yapıyor) olayla başlatması. Bu yanlış. Türk üniversitelerinin günümüzdeki kokuşmuş yapısına 1982 yılında YÖK yasası ile başlandı. Eğer, daha gerilere götürecekseniz bunu en fazla 1940'a kadar götürebilirsiniz. Türkiye'de Türk-İslam sentezciliğinin resmi iktidar biçiminde, egemen ideoloji haline dönüşerek üniversiteleri 12 Eylül'e hazırlayan tarihi olay, 1947'de CHP Başbakanı olacak olan, Prof. Şemseddin Günaltay'ın 1940'da Türk Tarih Kurumu başkanı yapılması ile başlıyor. Ayrıntısı için Bkz: Veysel Batmaz-Cahit Batmaz, Atlantis'in Dili Türkçe, Salyangoz Yay., 2007.

14 Eylül 2008

REKTÖRLÜK SEÇİMİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİ PARÇALIYOR HABERİMİZE YORUMLAR:

"Şükürler olsun herhâlde sonunda tıpçı rektör illetinden kurtuluyoruz, rektör sfatını taşıyacak hocanın alaydan da olsa hukuk ve siyaset nosyonu sahibi olması gerekir; Üniversite denen yerde her yerde olduğu gibi kelle hesabı demokrasi her zaman sakatlıklar doğurur, doğurmuştur da. Ve tıpçılardan kurtulmak ardışığı küçük yetkiler insancıklarından da -ki hayatı zehir etme potansiyeli yüksektir.- kurtulmak demektir. Hocalarımızı liyakâte uygun oy vermeye ya da aday çıkarmaya davet ediyorum. Bilge Kayanot: bu hukuk tanımaz ve bilmez yönetimlerden çok çekmiş ve sadece bu nedenle 3 dönemini kaybetmiş bir kamu yönetimi mezunu olarak yazıyorum. Ben çektim onlar ekmesin diyeceğim ama öğrencinin okulu çok da umrun da değil herhangi bir yönetime katılma çabası yok. (demokratizasyon anlamında değil)"
# posted by delibelge : 26 Haziran, 2008 11:43

"Mesut Parlak: "Benim ideolojim bellidir. Ben bir vatanseverim, ben hukuk devletinden, vatanın bölünmez bütünlüğünden ödün vermem. BUNLAR DIŞINDA BİR İDEOLOJİ DE TANIMIYORUM" İletim Gazetesi, Mayıs 2008, Sf:6 Bunlara bağlı olmak güzel de, sayın rektör başka ideoloji tanımadan nasıl bilim adamı olmuş onun anlamadım. Bize üniversitede her şey tanınır, tanıtılır demişlerdi girerken.O zaman bir de yeni rektörü seçerken, bağlı olduğu ideoloji dışında bir iki tane de bağlı olmadığı ideolojilerden bilen bir rektör seçelim..."
# posted by İsimsiz : 26 Haziran, 2008 17:17

"Merhaba. İstanbul Üniversitesi SBE öğrencilerinden biriyim. Fikirlerinize katılmamak elde değil.Bugüne kadar iki tıp fakültesi ve sağlık meslek yüksekokullarının oylarını birleştirmesiyle seçimlerde tıpçıların öne çıktığını görüyoruz.Şimdi onlar arasında bu kadar bölünme ihtimali varken, sosyal bilimler -ve katılırlarsa fen bilimleri- fakültelerinin bir tek adaya oy verme imkanı söz konusu olamaz mı? Bu konuda bir birlik sağlanamaz mı?Elbette kimin atanacağını bilemeyiz ancak en yüksek oyu alacak kişiyi belirleyebiliriz. Vistilef'in bu konuda söyleyecek sözü, yapacak eylemi yok mu? İlgiyle bekliyoruz."
# posted by İsimsiz : 30 Temmuz, 2008 15:47

"Vistilef bu seçim döneminde gereğini yapıyor, yapacak. İstanbul Üniversitesi'ne saygın ve hukuku bilen ve bir tıpçı olmayan ve üst yönetim görevine bulaşmamış bir adayı bulacak ve destekleyecek."
Vistilef
# posted by Medyapoliten : 31 Temmuz, 2008 10:27

"Sn Prof.Dr.Yunus SÖYLET çocuk hekimi değil bir CERRAHTIR. Kendileri Çocuk Cerrahıdır.Bilgilerinizi rica ederim."
Dr.med.Tümer ULUS
# posted by İsimsiz : 14 Eylül, 2008 12:47

"Rektörlüğe aday olan Prof. Dr. Yunus Söylet’in cerrah olması çok daha da kötü; çocuk hekimi olsaydı biraz daha fazla sosyal konulardan anlayabilirdi; üniversite yönetimi ameliyat değil, sosyal denge, çatışma ve uzlaşma demek. Üzüldük, cerrah olmasına."
Vistilef Rektörlük Komitesi
# posted by Medyapoliten : 14 Eylül, 2008 14:47

YAZI İÇİN: REKTÖRLÜK SEÇİMİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİ PARÇALIYO...

PROF. BATMAZ REKTÖRLÜĞE ADAY

Prof. Dr. Veysel Batmaz, 2008 Aralık ayında yapılacak İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne aday oldu: http://www.rektorbatmaz.blogspot.com/

Prof. Batmaz, 20 Ağustos 2008’de Rektörlüğe dilekçe ile resmi başvuruda bulundu, ve ilk resmi aday oldu. 28 Haziran 2008’de ise ilk Internet sayfasında adaylığını açıklayan öğretim üyesiydi. Adaylık kampanyasını 11 Eylül 2008'de Internet medyasında başlatan ilk aday da yine Prof. Batmaz oldu:
http://www.haber3.com/news_detail.php?id=407288

Prof. Batmaz, özel vakıf üniversitesi’nden (Beykent ve Maltepe) bir devlet üniversitesine (İstanbul) geçen ve bugüne kadar iki üniversite kuran (Beykent Üniversitesi ve Liverpool John Moores Üniversitesi-Beykent) ilk ve tek profesör olarak Türk üniversite tarihinde yerini almıştı.

05 Eylül 2008

Prof. Dr. Veysel Batmaz, her yıl yapılan Karaburun Bilim Kongresi’nde...

Prof. Batmaz, 4 Eylül Perşembe günü, moderatörlüğünü Prof. Dr. Cem Terzi’nin yaptığı, ”Toplumsal Mücadeleler Karşısında Akademinin Rolü” konulu Çalışma Grubu’nda, bir bildiri sunarak, 1975-1979 yılları arasında ODTÜ’de bir öğrenci derneği yöneticisi olarak (ODTÜ-İFÖD), eylemlilik, karşı koyma, hak arama ve hukuk deneyimlerini anlattı. http://www.kongrekaraburun.org/