Add to Flipboard Magazine.

27 Şubat 2008

İLETİŞİM FAKÜLTELERİNE SORU: MEDYA YOLUYLA MESAJ NEYİ GÖSTERİR?

YAVUZ DONAT MI TAYYİP ERDOĞAN'A YAKIN, FEHMİ KORU MU?

İki yazı önce Yavuz Donat yazmıştı, şimdi Fehmi Koru yazıyor: "Bir kısım üniversite yönetimlerinin, bazı siyasilerin, adı duyulmuş bazı medya mensuplarının 'türban' konusuna yaklaşımlarını doğrudan 'locasal ilişkilere' bağlayan bir dostum var, biliyorsunuz. Ona göre, türban konusunda bir tek direnç odağı bulunuyor: Localar... Şimdilerde sesleri yüksek çıkanların çoğu 'birader', o dostuma göre...Birkaç gündür internette dolaşan, sonunda 'You Tube' sitesine görüntülü olarak düşen 'önemli birinin konuşması' için, "Locada yapılan bir konuşma, birisi kaydetmiş" dedi o dostum. Haftalık toplantılardan birinde yapılmış o konuşma. İçinde pek çok önemli ifşaat da yer alıyor, ama "CHP'nin Anayasa Mahkemesi başvurusunu biz hazırladık" diyen bölümü bayağı göz açıcıydı.Ben o dostumun saplantılarından hayli uzağım elbette; her olayı tek bir sebebe bağlamak bana fazla makul gelmiyor çünkü... Direnen rektörler belki de hukuk bilgisinden mahrumlar. Bizde bünyesinde Tıp Fakültesi bulunan üniversitelerin rektörleri genellikle tıp doktoru oluyor. En kalabalık öğretim üyesi tıp fakültelerinde çünkü ve doktorlar arası dayanışma diğer meslek erbabının aralarındaki dayanışmadan çok daha güçlü. Hayatını hastalara vakfetmiş bir öğretim üyesinin hukuk konusunda bilgi sahibi olması beklenmemeli.Doktor, hele bir de cerrahsa, daha keskin çözümden yana olabiliyor..."

Fehmi Koru, YeniŞafak, 27.02.2008

TÜRBANI BAŞIMIZA BELA EDEN LAİKÇİ ALEMDAROĞLU'NUN "İKNA ODALARI" BU KEZ REKTÖRLER İÇİN KURULUYOR....

"... Anadolu’da sorun yok ama büyük kentlerdeki üniversitelerde sorun yaşandı. Bizim genelgemize uymayan rektörleri Ankara’ya çağıracağım. Hukukçularımızla onları bir araya getireceğim. Onları ikna etmeye çalışacağım. Buna rağmen bu sürecin sonunda yine bizim genelgemize uyulmazsa hukuki yollara başvururum."

Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN
YÖK Başkanı

Vistilef'in Notu: Sayın YÖK Başkanını destekliyoruz. Gün olur, devran döner... Türban'a karşıyız; türbanlı öğrencinin yüksek eğitim hakkından yanayız... Türbanı yasaklayarak başımıza bela eden 12 Eylül artığı laikçi eski Rektör Dr. Alemdaroğlu'nun bir zamanlar türbanlı öğrenciler için İstanbul Üniversitesi'nde kurduğu ikna odaları şimdi rektörler için kuruluyor. Herkes ne yapacağını kırk kere düşünmeli... Rektörler dahil, herkes...

26 Şubat 2008

REKTÖR DE VİSTİLEF'İ DESTEKLİYOR: TIP FAKÜLTELERİ ÜNİVERSİTE DIŞINA ÇIKARTILSIN

Türban tartışmalarında bir rektör var ki, Başbakan Erdoğan'ı tam anlamıyla şok etti. Erdoğan onun bir dediğini iki etmemişti. Şimdi ise Rektör Erdoğan'a karşı: Rektörü Yavuz Donat yazdı...

Rektör ve Başbakan Yavuz Donat/Sabah

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak'a sorduk:
- Başbakan'la tanışıklığınız?.. İlişkileriniz?
"Çok eski" diye söze başladı.
"Abi kardeş ilişkisi" diye devam etti. Ve ekledi:
- Tıp Fakültesi'nin dekanı iken en büyük desteği kimden gördüm, biliyor musunuz?
- Kimden?
- Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan' dan.
Gün gelmiş, devir değişmiş.
Tayyip bey "Başbakan" olmuş. Mesut Hoca da "rektör."
- Eeee hocam... Devir değişince, ilişkinin, dostluğun rengi de değişti mi?
- Hayııır."
Başbakan Erdoğan sormuş:
- Hocam bir şey lazım mı?
Prof. Parlak:
- Tıp Fakültesi için yer lazım. Başbakan "hemen ilgileneceğim" demiş. Ve "Olimpiyat Stadı'nın oralarda" 1.500 dönüm bir arsa tahsis etmiş.

Mesut Hoca konuyu "Tıp Fakültesi Akademik Kurulu'na" götürmüş. Konuşulmuş ve sonunda oylamaya geçilmiş. Karar:
- Ret!.. İstemiyoruz.
Prof. Dr. Mesut Parlak:
- Demokrasiye inanıyorum, oylama yaptırdım... Yüz kişiden 95' i karşı çıktı. Büyük fırsat kaçtı. Keşke ret kararını imzalamasaydım. Pişmanım. Tıp Fakültesi'ni, Diş Hekimliği'ni, Eczacılık'ı oraya taşıyacaktık... Tıp Üniversitesi gibi bir oluşum söz konusuydu. Arkadaşlar "uzak" dediler... Bir daha böyle bir fırsat yakalanmaz.
"Bütün bu ayrıntıları" yazmamızın nedeni: Başbakan ile İstanbul Üniversitesi Rektörü'nün "diyalogu, kişisel ilişkisi" mükemmel ötesi.

Söz Prof. Mesut Parlak'ta:
Meclis "Anayasa'yı değiştirdi."
Çankaya "imzayı bastı."
CHP "Anayasa Mahkemesi'ne gideceğim" dedi. YÖK Başkanı "bu iş tamam" diye genelge yayınladı. Bazı rektörler "hayır, tamam değil" diye karşı çıktı. (İstanbul Üniversitesi Rektörü de bunlar arasında.)

"Hocam" dedik:
- Şimdi ne olacak?.. Pirincin taşını kim ayıklayacak?
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak "aldı sazı eline."
"Neler söyledi" dinleyelim:
- Türban işi kendi haline bırakılsaydı, sistem kendi içinde çözerdi.
- Becerilemedi... Beceremedik... Beceremediler.
- Bu büyük ulus neleri çözdü... Hiç yoktan varolan ulus, kendi içinde uzlaşır, hallederdi.
- Birtakım insanlar bu işten geçindiler... İki taraf da geçindi... Biri oraya çekti geçindi, biri buraya çekti geçindi.

17 Krizi

Konuyu" neden bir başka rektörle değil de "İstanbul Üniversitesi Rektörü'yle" konuştuk?
Prof. Parlak'ın söylemiyle:
- İstanbul Üniversitesi bir "tarih."
- Bir "kale."

Prof. Mesut Parlak:
- Ne zaman TV'lerde üniversitelerle ilgili bir haber yayınlansa, bir program yapılsa, mutlaka bizim üniversitenin kapısı ekrana getirilir.

Mesut Hoca her zaman morallidir, neşelidir.
Dün biraz "bozuk" gördük.
- Hocam canınızı sıkan nedir?
Başladı anlatmaya:
- Yazık ettik, yüce İslam'ı siyaset malzemesi haline getirdik.
- 1950'den başlayarak herkes dini kullandı... Rahmetli Bülent Ecevit de dahil.
- Tarihi de coğrafyayı da yanlış okuttuk.
- İslam'ı, yetişmiş din bilginlerinin eline bırakmadık.
- Ne acıdır ki sınır ötesinde büyük bir askeri harekatın yürütüldüğü dönemde, üniversite içinde bu sorunlar yaşanıyor.

Prof. Dr. Mesut Parlak:
- YÖK Başkanı tamim yayınlıyor... Anayasa değişti, tamam diyor... Ne tamam?.. Bu iş sadece Anayasa değişikliğiyle olmaz... 17'nci madde değişmeden bir şey yapılamaz.

Yavuz Donat/Sabah

Vistilef'in Notu: Sadece Erdoğan değil, çok kişi aynı durumda... Her desteğe köstek...

24 Şubat 2008

TÜRBAN TÜRBÜLANSINDA SONDAN BİR ÖNCEKİ VİRAJ...

YÖK türban görüşünü 25 Şubat 2008’de açıklayacak...
“Başörtüsüne evet, türbana hayır” diyen İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ne yapacak?
Çözüm, Vistilef’in çözümüdür: (1) Türbanlı öğrenciye üniversite serbestisi; (2) devletin alanlarında tam bir tesettür yasağı ve (3) tıp fakültelerinin üniversite dışına çıkartılarak, (4) bölümlere ita amirliği ve tüzel kişilik verilmesi. Siyasetçiler de, rektörler de bu çözüme doğru hızla ilerliyorlar... Vistilef varsa; gerisi, gericisi, laikçisi teferruattır...

23 Şubat 2008

ÇÜŞŞŞŞŞŞŞŞ....

TÜRKİYE'DE, İKİ TIP öĞRENCİSİNE BİR HOCA!

Plansızlık ve koordinasyon eksikliğinin üniversitelerin karakteristik bir özelliği olduğu, DPT-Üniversiteler Özel İhtisas Komisyonu raporunun muhtelif yerlerinde ortaya çıktı:

Örneğin, tıp fakültelerinde 1,8 (bir virgül sekiz) öğrenciye bir öğretim elemanı düşmekte iken; iktisat ve işletme gibi fakültelerde bu öğrenci sayısı büyük rakamlara ulaşıyor, hatta iktisat fakülteleri için söz konusu rakam Açıköğretim Fakültesini de geçiyor. Raporda, hesap kitap bilmezlikle ilgili şu rakamlar veriliyor:

"Okulöncesi öğretmenliği alanlarında bir öğretim üyesine 477, beden eğitimi ve spor öğretmenliği alanında 149, yabancı dil öğretmenliği alanında 106 öğrenci düşerken, inşaat mühendisliğinde 38, malzeme-metalurji mühendisliği alanında 24 öğrenci düşmektedir. Yapılacak planlamada gereksinim duyulan alanları belirlemek gerektiği açıkça gözlenmektedir. Buna karşılık bazı ülkelerdeki tüm öğretim elemanlarının tüm öğrencilere göre oranı 26,1'dir. Japonya'da 10, İsviçre'de 12, ABD ve İngiltere'de 14, Yunanistan'da 16, İspanya'da 17, İrlanda'da 19, Portekiz'de 20, Fransa'da 25 öğrenci düşmektedir." (Kaynak: DPT, Üniversiteler Özel İhtisas Komisyonu Raporu)

İşte haber: DPT, üniversitelerin façasını bozdu

Devlet Planlama Teşkilatı, asıl işlerini bırakıp ideoloji bezirganlığına soyunan rektörlere adeta "üniversite dersi" verdi. DPT'nin hazırladığı "Yükseköğretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu"nda üniversite rektörlerinin nasıl başarısız oldukları çarpıcı rakam ve tespitlerle ortaya konuyor.

Detayları için linki tıklayın: http://www.habervaktim.com/haber1.php?id=10120

22 Şubat 2008

2A1'e hukuk dersi...

Ali Atıf Bir'e 'yazı' cezası
Hürriyet'teyken yazdığı "Alaturka Liberalizm" başlıklı yazı 2A1'e pahalıya patladı.

Hürriyet'teyken yazdığı "Alaturka Liberalizm" başlıklı yazı Ali Atıf 1'e pahalıya patladı. Yargıtay onayladı, ceza kesinleşti.İşte THY'nin açıklaması:İddiaların asılsızlığı mahkeme kararıyla kesinleşti.Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanvekili Hamdi Topçu hakkında gerçekdışı iddiaları gündeme getiren yazar Ali Atıf 1 tazminat ödemeye mahkum oldu.Hürriyet gazetesinin 12.06.2005 tarihli sayısında Ali Atıf 1 tarafından kaleme alınan “Alaturka liberalizm” başlıklı yazıda yer alan iddiaların gerçekdışı olduğu makheme kararıyla kesinleşti.Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanvekili Hamdi Topçu tarafından 6.7.2005 tarihinde açılan ve 7.02.2007 tarihinde Yargıtay tarafından onaylanan manevi tazminat davası sonucunda Ali Atıf 1, 16.900 YTL tazminat ödemeye mahkum edildi.Mahkeme kararıyla doğru olmadığı kanıtlanan yazıda “Hamdi Topçu’nun daha önce İslami sermaye Kombasan’a ait Alfaair’de yönetim kurulu üyeliği yaptığı” iddia edilmişti. Açılan tazminat davası sonucu mahkemece iddiaların gerçekdışı olduğu tesbit edilmiş ve “... yazının davacıyı karalama kampanyası amaçlı olarak eleştiri ve tenkit sınırları aşılmak suretiyle kaleme alındığı ve bu nedenle çıkan haberden dolayı davacının kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturulduğu anlaşılmıştır” denilerek manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Vistilef'in notu: AA1, bilindiği gibi Prof. Dr. Veysel Batmaz'a karşı, kendisine hakaretten dava
açmış ve kaybetmişti. Hakaret ve kişilik hakları saldırganı 2A1, böylece HUKUK'un ne olduğunu da öğreniyor, yavaş yavaş...

20 Şubat 2008

İLK 500 TARTIŞMASI...

TÜRBANA KARŞI OLAN HER ÜNİVERSİTE REKTÖRÜ, KENDİ ÜNİVERSİTESİNİN DÜNYADA İLK 500 ÜNİVERSİTE İÇİNE GİRDİĞİNİ İDDİA EDE DURSUN (Yandaki TV Vistilef’i tıklayın lütfen), TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİ NAL TOPLAMAYA BAŞLADI...

BU DURUMA TEK ÇÖZÜM:

1. BÖLÜMLERE TÜZEL KİŞİLİK VE İTA AMİRLİĞİ VERİLMELİ…
2. BÜYÜK ÜNİVERSİTELER BÖLÜNMELİ…
3. TIP FAKÜLTELERİ ÜNİVERSİTE DIŞINA ÇIKARTILMALI…


KARAR VERİCİLER, TÜRBANDA OLDUĞU GİBİ "YENİ ÜNİVERSİTE MODELİNDE" DE VİSTİLEF MODELİNİ ÖNÜNDE SONUNDA KABUL EDECEKLER… DAHA SAĞLIKLI OLANI ŞU: KARARI ÖĞRETİM ÜYELERİ (TIP HARİÇ), ÖĞRENCİLER, MEMURLAR VERSİN...

Geçtiğimiz haftalarda The Times Gazetesi'nin "Times Higher Education" adlı eğitim ekinde dünyanın en iyi 500 üniversitesi açıklandı. Sonuç ülkemiz için sonuç hüsran oldu. İlk 500 üniversite arasında Türkiye'den hiçbir üniversite yok. Sıralama yapılırken üniversitenin eğitim ve öğretim kadrosunun niteliği, uluslararası dergilerde yayımlanan bilimsel makale sayısı, kendisine atıfta bulunulan araştırmacı sayısı, uluslararası akademik başarılar ve yurtdışından burslu gelen öğrenci sayısı gibi birtakım kriterler göz önünde bulunduruldu. Türkiye'de 53 kamu ve 24 vakıf üniversitesi var. 16 bin profesör (bunların kâhir ekseriyeti tıpçı), 28 bin doçent, toplam 70 bin akademisyen üniversitelerimizde görev yapıyor.
Bu konu için guzel bir analiz: http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=13143

Bir başka haber:

İlk 500'de Türkiye'den bir üniversite:

Dünyada 15 bin üniversite üzerinde yapılan en yoğun araştırmanın sonuçlar açıklandı. 15 bin üniversite arasında yapılan sıralamaya göre ilk 500'te tek Türk üniversite var.

Türk üniversitelerinin tablodaki sırası:
(Türkiye’nin ilk üçünde tıp fakültesi yok; tıp fakülteleri, başarıyı aşağıya çekiyor.)
Devlet üniversiteleri
438 ODTÜ

508 Boğaziçi
720 ITÜ
798 Ankara
818 Hacettepe
939 Ege
1067 Anadolu
1082 Gazi
1231 Çukurova
1342 Selçuk
1355 Yıldız
1398 Dokuz Eylül
1410 İnönü
1427 İstanbul (Kuruluş: 1453 !!!, 26 kalmış, ha gayret...)
1535 Uludağ
1710 Süleyman Demirel
1787 Marmara
1802 Akdeniz
1846 Erciyes
2120 Trakya
2195 Dicle
2232 Karadeniz Teknik
2414 Gaziantep
2439 Adnan Menderes
2493 Sakarya
2501 Çanakkale 18 Mart
2503 Afyon Kocatepe
2687 Sütçü İmam
2713 Ondokuz Mayıs
2838 Cumhuriyet
2972 Galatasaray
3176 Balıkesir
3178 Mersin
3294 Yüzüncü Yıl
3311 Karaelmas
3314 Pamukkale
3429 Atatürk
3484 Izzet Baysal
3491 Celal Bayar
3607 Osman Gazi
3766 Fırat
3897 Gebze Yük. Tek. Ens.
3939 Harran

Vakıf üniversiteleri sıralaması
479 Bilkent
1246 Sabancı
1277 Doğu Akdeniz
1436 Başkent
1523 İstanbul Bilgi
1564 Koç
2223 Çankaya
2250 İzmir Ekonomi
2451 Doğuş
2740 Kültür
2957 Yeditepe
3171 Fatih
3236 TOBB
3274 Beykent
3650 Bahçeşehir

Kaynak: Son yillarda, Dunya’daki universitelerin basari siralamasi cesitli kurumlarca yapilmakta ve kamuoyunun ilgisini cekmektedir. Cybermetrics Lab. tarafindan yapilan “Webometrics Ranking of World Universities" isimli son kapsamli calismaya gore ODTU, dunya siralamasinda 438., Turkiye siralamasinda ise 1. sirada yer almistir (http://www.webometrics.info/index.html).

Ilk 1600’e giren Turk Universitelerinin siralamasi asagidaki gibidir:
1) ODTU (438.)
2) Bilkent (479.)
3) Bogazici (508.)
4) ITU (720.)
5) Ankara Universitesi (798.)
6) Hacettepe (818.)
7) Ege Univ. (939.)
8) Anadolu Univ. (1067.)
9) Gazi Univ. (1082.)
10) Cukurova Univ. (1231.)
11) Sabanci (1246.)
12) Selcuk Univ. (1342.)
13) Yildiz Univ. (1355.)
14) Dokuz Eylul (1398.)
15) Inonu Univ. (1410.)
16) Istanbul Univ. (1427.)
17) Uludag Univ. (1535.)
18) Koc Univ. (1564.)

Webometrics siralamasinda 15.000 universite incelenmistir. Bu nedenle webometrics siralamasi daha once yapilan “Jiaotong Universitesi” ve “THES-QS” (3.000 Universite) siralamalarina gore cok daha kapsamlidir. Webometrics siralamasi, Jiaotong Universitesi siralamasi ile bazi bakimlardan ortusmektedir. Ancak bu incelemede, internet sayfalarindan ulasilan bilimsel dokumanlar, bilgiyi toplumla paylasma, seffaflik gibi kriterler on plana cikmaktadir.

Webometrics siralamasi asagidaki kriterleri temel almaktadir:
1) BILIMSEL ICERIK: “Google Scholar” tarafindan sergilenen ve o kuruma ait makale sayisi, atif sayisi ve diger akademik verilerin boyutu.

2) BILIMSEL ICERIKLI DOSYALAR: "doc", "pdf", "ppt" ile biten ve bilimsel formatli dosyalarin boyutu ve sayisi.
3) GORUNURLUK: Kurumun sayfalarina diger internet sayfalarindan yapilan atiflar.
4) BOYUT: Google, Yahoo, Livesearch gibi arama motorlari tarafindan taranan sayfalarin boyutu.
(detaylar icin: http://www.webometrics.info/about_rank.html )

Bu onemli basariya ulasmamizi sagladiklari icin tum ODTU camiasina tesekkurlerimi sunarim.

Saygilarimla.

Prof. Dr. Ural Akbulut
Rektör

BU “LAİKÇİ ULUSÇU”LARIN HEPSİ Mİ İNTİHALCİ?

Necla Arat ve Kemal Alemdaroğlu’ndan sonra, Tuncay Özkan'ın da “İntihali” belgelendi.

Tuncay Özkan'ın iki ayrı kitabında yaptığı intihal kesin yargı kararıyla belgelendi. Tuncay Özkan tazminat ödemeye mahkum oldu. İşte ayrıntılar: Araştırmacı-Yazar Hakkı Öznur'un çeşitli eserlerinden kaynak göstermemek suretiyle alıntıya başvuran Tuncay Özkan'ın intihal yaptığı Yargıtay'ca onandı. Kanal Türk Televizyonu'nun sahibi Özkan, 'Entrikalar Savaşı' ve 'CIA Kürtleri' adlı kitapları yayınlandıktan sonra Yazar Öznur ile alıntı konusunda tartışmalar yaşadı. Hakkı Öznur, bunun üzerine hem intihal-aşırma davası açtı, hem de polemik sırasında Tuncay Özkan'ın kendisine hakaret etmesini dava gerekçesi yaptı. Aralık 2004'te açılan bu davaya, Özkan bir karşı dava ile cevap verdi. Kanal Türk'ün sahibi Özkan'ın Hakkı Öznur'a karşı açtığı hakaret davası, Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi. Mahkeme, Tuncay Özkan'ın aşırma-intihal yaptığına hükmedip, Öznur'a 4 bin YTL manevi tazminat ödemesine karar verdi. Kanal Türk'ün sahibi, kararın ardından Yargıtay'da temyize gitti. Temyiz davasını, geçtiğimiz günlerde nihai karara bağlayan Yargıtay, alt mahkemenin, "Davalının, davacıya ait eserlerden kaynak göstermeksizin sayfalarca aynen alıntılar yaptığı" ve manevi tazminat ödemesine yönelik kararını itiraza yer vermeyecek şekilde onadı. Hakkı Öznur'un Millet dergisinde 21 Ekim 2002'de yayınlanan 'Barzani Yahudi Kökenli' isimli makalesi, Tuncay Özkan'ın 'CIA Kürtleri' ve 'Entrikalar Savaşı' adlı kitaplarında kaynak gösterilmeksizin birebir alıntılarla kullanılmıştı. Alanında tek kaynak eser konumunda gösterilen 6 ciltlik 'Ülkücü Hareket' kitabının da yazarı olan Öznur'un 'Cahşların Savaşı' adlı eserinden birebir alıntılar da yine Özkan'ın 'CIA Kürtleri' adlı kitabında kaynak gösterilmeden kullanılıyor. Mahkeme kararında ayrıntılarıyla anlatılan Özkan'ın yaptığı aşırma-intihal davası sonunda, 4 bin YTL tazminata hükmedildi. Öznur'un avukatı Türk İslam Karakoç, yasal faiziyle birlikte Tuncay Özkan'dan yaklaşık 6 bin 500 YTL tazminat aldıklarını ifade etti. Özellikle akademik tez çalışmalarında ve çeşitli araştırmalarda eserleri en çok kaynak gösterilen yazarlar arasında bulunan Hakkı Öznur, Yargıtay'ın kararı onamasının ardından; "Hak ve adalet yerini buldu. Herkes kimin ne olduğunu da gördü. Söylenecek sözün en iyisini ve kesinini Yargıtay zaten söyledi" dedi. 20 Şubat 2008 08:52
(Kaynak:
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=156596 ) (AA)

16 Şubat 2008

(Foto: Tuncer Bahçıvan'ın Arşivi)


Türbancı 2. Cumhuriyetçiler moderniteye sövüp dururken bilmiyorlar ki, Türkiye'de "modernite" 1939'da bitti...İşte, Salacak Plajı, Fotoğrafın alt yazısı: La Turquie Kemaliste, Ağustos 1937.

14 Şubat 2008

DOĞAN-AKP KAYIKÇI KAVGASI YORUMLANIYOR:

Vehim Boru ile Emanet Çölüaşanakadardayı da Vistilef kervanına katıldılar, bir kaç saat ara ile:

Bu yorum Vehmi Boru’dan (müstearen Fehmi Koru ya da Taha Kıvanç) : “Ertuğrul Özkök için, bu, son meydan muharebesi... 'Ya herru ya merru' durumu... Aydın Doğan ticari itibarını düşünerek kendisini kurtaracak bir tutamak bulur da, Ertuğrul Özkök ve sandalındakilerin işi pek zor.” http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=54136

Bu da, Emanet Çölüaşanakadardayı’dan (müstearen Emin Çölaşan): “AKP iktidarı ile Doğan Grubu arasındaki kayıkçı kavgasını gülerek, neşemizi bularak izliyoruz! Evet, bunun adı dostlar alışverişte görsün misali, kayıkçı kavgasıdır. Yarın öbürgün biter, unutulur gider, Doğan Medya Grubu AKP iktidarına destek vermeyi, yıllardır olduğu gibi aynen sürdürür.” http://www.gercekgundem.com/?p=113771

Vistilef'in Notu: Vistilef’in Doğan-AKP kavgasına yorumu ve ikâzı bir alt yazı. Boru ile Çölüaşanakadardayı’nın yorumları benziyor mu, Vistilef’in Doğan(Ertu)-AKP kavgası için yaptığı yorumlara, karar sizin...

MEDYA MEME KAVGASI


MEDYA ÇÖKTÜ, BİR TOKAT DA SEN VUR, TAYYİP BEY !

Son günlerde Doğan Medyası (MEME’nin % 80’i) ile AKP arasında oldukça yoğun bir kayıkçı kavgası sürüyor. Türban türbülansı yaratan MEME, AKP tarafından beğenilmiyor; sevilmiyor.
Trajik bir durum.


Ancak tarihte olaylar iki kez olur; aralarındaki tek fark, birincisinde trajik olarak biter, ikincisi komedi (Marx).

2002 yılında da medya çökmüştü; trajik olarak onbinlerce medya çalışanı ve emekçisi işsiz kalmıştı. İletişim Fakültelerinin giriş puanları, şişirilmiş medyanın cazip halden çıkmasıyla 20 puan düşmüştü. Sadece borsa düşmez ki. Biz üniversiteliler, ÖSS puanlarının oynaması ile de açıklarız sosyal gerçekliği.

Tam o sıralarda iktidara gelen AKP’ye şunu yazmıştık: “AKP, medyaya beyaz sayfa açarsa, onu ilk karalayacak biz oluruz.”

AKP beyaz sayfayı açtı. Dediğimizi yaptık. Medya “medyaya düşman yetiştiren” öğretim üyeleri sayesinde, kubura döndü. Son üç yıl da, bu kubur giderek çirkin kokuları etrafına daha fazla saçmaya başladı. Son olarak dünya ekonomik kriz ile boğuşurken, AKP’yi de kollayan bir biçimde, “vur patlasın, türbanlı ağlasın” tarzında MEME manşetleri ve açıksaçık oturumlarla, milleti oyalayan bu oyuncak, makyajı artık giderek dökülen kokana misali, döndü birdenbire. 2001’deki trajedi, komik olarak tekrarlanır mı? Ne olduğunu, ne olacağını başka yerde yazarız.

Türban türbülansının ilk haftasında ekonomik krizi kerizler için saklamaya yönelik manşetlerle AKP’nin de işine yarayan bu gaz-teler ve gaz-verenler, daha sonra, türbanın ciddiyet kespetmesi ile, ”üniversiteler ayakta”, “kaosa el kalktı” diye AKP’nin sağ küreğini kırmaya yönelik bir kayıkçı kavgasına atladılar birdenbire, pupayelken.

Komik olay da böyle başladı. Tayyip Bey ile kankası Ertu, Ömer ile onbaşı, girdi birbirlerine.

Daha kavganın ilk günlerindeyiz. Neler olacak tahmin etmek zor değil. Doğan’ı Uzan gibi iki seksen üç yirmi yere uzatmayı göze alamayacak AKP. Barışacaklar.

Ertu ise, “benim omurgam yok” demişti bir ara, aynı minval devam edecek fır döndülüğe. İletişim fakültelerinin o değerli “laikçi” ve “söylemci” hocaları da sanki trene bakar gibi, izleyecekler olan biteni. Ne bir irdeleme, ne de bir bildiri!

Ama biz Tayyip Bey’i ikinci kez uyarıyoruz: Korkma...

Elini korkak alıştırma; vursan, şimdi ve derhal, bir fiske ile devrilecek bu Medya.

Ammmaaa, biraz da, gaz-telerin, kamusal frekans (mal) kullanan elektromanyak televizyonların çıplak kadın etini sayfalarına, ekranlarına sekiz renkle döşemesi ile yaratılan cinsel gıdıklanmanın, dinsel günah korkusuyla sarmaş dolaş köylü-varoş ahlakçılığına dönüşen utangaç ve sessiz tepkisi ile de topladığını biliyorsun o oyları.

Oy aldığın eli bükemezsin, ama bükemezsen kabak senin başına patlayınca, kabak gibi kalacaksın ortada.

Kaçırma bu fırsatı. Kaçırırsan, medya gücü ile değil (medyatik etki olarak bu MEME’nin güçsüz olduğunu artık sen de anlamışsındır; ya da Medyaya Düşman Yetiştiriyorum kitabının, 2. Baskısının, Karakutu Yay., 242. sayfasına bir bak, ya da Profesör Nabi Avcı’ya baktır), biliyoruz ki medya güçleri fos, işleri medya işleri değil; ama başka marifetleri ile alaşağı edecekler seni.


Güvenme o % 46’ya.


Demirel % 52 almıştı, 12 Mart’tan tam altı yıl önce, % 47 aldı 1971’den iki yıl önce; Ecevit % 47 aldı 12 Eylül’den iki yıl önce, Özal % 40’ten aşağıya düşmedi ilk on yıl. Güvenme bu halka. Sana oy dökülen Ümraniye’de, kurtarılmış mahalleler vardı yirmi yıl önce. “Akrep gibisin kardeşim” demişti Nazım, onlar için, şu anda seçim serhoşluğu içinde düşünmek pek hoş olmasa da, halk bu, ne zaman ne yapacağı bilinmez. İnanca da pek bel bağlama; neler gördü neler geçirdi bu büyük şamanist Anadolu...


O nedenle tam zamanı, vur fiskeyi, düşür bu veziri...
Yok et, bu “MEME medyayı”: Kâr’lı olursun.
Düşüremezsen veziri, maldan olursun; mat olursun, mahv-ı per perişan olursun
.

12 Şubat 2008

YENİ KİTAP... 15 ŞUBAT'TA TÜM KİTAPÇILARDA...


TÜRKİYE’NİN ARZ-I MEV’UD’U MUSUL MU?

Bu kitap Türkiye’nin Musul sorununu, katrana bulanmış Siyonizmin tarihsel ve bilinçaltı arketipik dinamikleri ile araştırıyor; olaylar oluşmadan uyarıyor ve yol gösteriyor. “Yahudinin Kurtuluşu”nu toplumun Yahudilikten kurtuluşunda bulan Marx’ı, Sombart ve Arendt ile sınayarak Musul tartışmasını kapitalizm tartışmasına çevirmedikçe nasıl çıkmaz sokaklara sapacağımızı anlatırken toplumların Freudyen bilinçaltlarını deşmeyi de ihmal etmiyor. Atatürk’ün sansürlenen konuşmalarıyla…

KIBRIS’I VERELİM MUSUL’U ALALIM

İletişim ve Siyaset Hocası Profesör Veysel Batmaz, uzun yıllar sayısız siyasal kampanyalarda birlikte çalıştığım arkadaşım olarak, Türkiye’deki Müesses Nizam’ın yüksek siyasetini değiştirebilecek ve kamuoyunun düşüncelerini sarsabilecek bir çalışmaya, bir kez daha imza atmış bulunuyor.

"Bu kitap, 1800’lerden başlayarak, Ortadoğu’daki paylaşım savaşının, “Fransız Devrimini izleyen süreçte Yahudilerin tarihe en önemli armağanı olarak doğan Finans Kapitalizm” ile yine onun yerinde ifadesiyle “katrana bulanmış Siyonizm” arasındaki gelgitlerden oluştuğunu anlatıyor. Siyonist Plan’ın “vaat edilmiş toprak” Musul özelindeki iki yüzyıllık tarihini, herkesin rahatlıkla bulabileceği kaynaklarda sıradan görünen olayların içinden süzdüğü sıradışı gerçeklerle hayret verici bir biçimde harmanlayarak, alanında dünya literatürüne de katkıda bulunuyor.
Hem tarihsel metinlerin ve olayların şaşırtıcı zenginlikteki sentezinden, hem de Musul’u alabileceğimiz 2001 yılından bu yana yazdığı konuyla ilgili yazılarından oluşan, tarih yazımı için yepyeni bir yaklaşım olan “Kıbrıs’ı Verelim Musul’u Alalım”’ı ve Profesör Batmaz’ın diğer kitaplarını, akademisyenler ve genel okurdan önce, Türkiye’yi boş bir çöplük sanan yüksek Riyâset okumalıdır.”

Dr. Erhan GÖKSEL, VERSO Başkanı (Ekonomi, Siyaset ve Strateji Danışmanı)

11 Şubat 2008

Malatyalı hukukçulardan Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak'a suç duyurusu...

Malatya Hukukçular Derneği üyesi bir grup avukat, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Türkan Saylan hakkında suç duyurusunda bulundu.

Malatyalılar adına açıklamayı Hukukçular Derneği Malatya Şube Başkanı Necati Karabay yaptı.

Karabay, “İstanbul Üniversitesi'nin Malatyalı rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak, söylediği ‘Bu gerginlik bizi bile etkileyecek. Belki hiç hakkımız olmadığı halde türbanlı bir öğrenciye Cumhuriyet ilkelerinin kılık-kıyafetine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz, veremeyeceğim’ (Yandaki TV Vistilef’i tıklayın; 31.01.2008) diyerek TCK'nın 122. maddesindeki ayrımcılık suçunu ve yine TCK'nın 216. maddesinde tanımlanan halkı din ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunu ve görevi kötüye kullanmak suçlarını işlemiş bulunmaktadır." dedi. (CİHAN HABER AJANSI)

Bugün ise, Rektör Sayın Prof. Dr.Mesut Parlak, basına verdiği demeçte şöyle diyor:

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak: “Bizim kimsenin başına ne örteceği gibi bir işle ilgimiz yok. Hiç kimseye ‘Senin başın kapalı, sen ne arıyorsun burada’ diye sormadım. Böyle bir şey olur mu? Onlar da bizim çocuklarımız. Parlamentodan da çıktı. Hayırlı uğurlu olsun. Hiç kimse hukukun üstünde değil. Demokratik hukuk devleti neyi gerektiriyorsa, biz onu yaparız. Öğretim üyeleri oturdukları koltukları ideolojileri için kullanamaz.” (Z. Kıvanç EL - Gül KİREKLO/Akşam, 11.02.2008)

On yıl önce ise, 1997'de, Prof. Dr. Mesut Parlak'ın türbanla ilgili görüşleri şöyleydi:
"1997 yılında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne aday olan Parlak, gazeteci Yalçın Doğan'ın NTV'deki programında başörtüsü yasağına karşı çıkmıştı. Parlak, programda, başörtülü öğrencilere kimlik verilmesi ve derslere girmesinin engellenmemesi gerektiğini söylemişti. "
(Kaynak: http://www.egitimgazetesi.com/news_detail.php?id=154010 )

2001'de ise Radikal'den İBRAHİM GÜNEL'e verdiği demeçte şunları diyordu:

Soru: Sizin dekanlığınız zamanında İstanbul Tıp Fakültesi'nde türbanlı öğrencilerin arttığı iddiası var.
Prof. Dr. Mesut Parlak: "Ben istifa ettiğim gün o sıkıntı içerisinde bile televizyonlara çıkıp şunları söyledim: "Türban konusunda Kemal Alemdaroğlu gibi düşünüyorum ve sonuna kadar da arkasındayım." Çünkü, İÜ'nün asla ve asla türbanla ilgili bir problemi olamaz." (Radikal Gazetesi, 05.12.2001)

09 Şubat 2008

BAŞ YAZI




Üniversitelerde “türbana özgürlük” bildirileri bölünmelerle amipler gibi çoğalıyor.

Üniversitelerarası Kurul’un laikçi 12 Mart/Eylülcü türban karşıtı bildirisiyle gelişen bildirileşmelere, hatırlayacaksınız, kurumumuz İstanbul Üniversitesi de, “başörtüsüne evet, türbana hayır” diyerek hedefi ne olduğu belli olmayan “felsefi” bir yaklaşımla hafiften yaklaşmış ve Rektör Mesut Parlak, üniversitenin emir komuta yetkilisi olarak açıkladığı şekilde, “türbanla derse giren öğrenciye hakkı olan notu vermeyeceğini” ilan etmişti.
(Sayın Rektörün konuşması için Yandaki TV Vistilef'i tıklayın.)

En son olarak, Fırat Üniversitesi'nde Görevli 34 Öğretim Görevlisi, bir açıklama yaptı:

"Öğretim üyeleri olarak biz kılık kıyafet konusunda yıllardır uygulanan politikaları ve son günlerde yapılan tartışmaları yakından ve kaygıyla takip ediyoruz. Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz. Üniversitelerimizin çağdaş uygar toplumlara yaraşır biçimde, özgürlükler ve bilim üretimiyle anılmasını istiyoruz. İstisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi üniversitelerimizde de kılık kıyafet serbestliğinin; hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayırımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gereğine inanıyor; aksi yöndeki tüm düzenleme ve uygulamalara bir an önce son verilmesini talep ediyoruz."
34 öğretim üyesinin yaptığı bu bildiriye imza koyan öğretim üyelerinden bazıları şunlar: Prof.Dr. Burhan Çetinkaya, Prof.Dr. Osman Özcan, Prof. Fahrettin Göktaş, Prof.Dr. Ahmet Özel, Prof.Dr. Bülent Müngen, Prof.Dr. Osman Doğru, Prof. Dr. Ali Mükremin Apaydın, Prof.Dr. Selami Serhatlıoğlu, Prof.Dr. Adnan Seyrek, Doç.Dr. Hamit Yıldız, Doç.Dr. Ahmet Kabaklı, Doç.Dr. Aziz Karaoğlu, Yrd.Doç.Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Yrd.Doç.Dr. Orhan Özbey, Yrd. Doç. Dr. Cevdet Kılıç, Prof. Dr. Nusret Şekerdağ, Prof. Dr. Ali Ölçücü, Prof. Dr. Yusuf Bolat, Prof. Dr. Cihan Alkan, Prof.Dr. Abdülkadir Yıldız, Prof. Dr. Nimet Kabakuş, Doç. Dr. Şener Demirel.

Bunlara ek olarak tabii, biliyorsunuz, ÜAK’a karşı ve tepki olarak, AKP’lilerin ağırlıkta olduğu 2. Cumhuriyetçiler bir bildiri yayınlamışlardı. MEME tarafından yaygın olarak pompalanan bu bildiricilerin en önemli kozu AKP’ye yakın olmalarıydı ve kırılma noktalarını da bu en güçlü olduklarını zannettikleri halkada yaşadılar. Aralarında sadece 160 kadının bulunduğu 3500 kadar akademisyenin “üniversitelerde türban serbestisine indirgedikleri özgürlük” için, desteğini sağladılar: http://universitedeozgurluk.blogspot.com/.

Bu bildiriyi yayınlayalar ve imzaya açanlar AKP’li olarak damgalanarak, marjinalleştirildiler.

Bu bildiriye, “üniversite konseyleri” adı altında resmi bir bildiri, cevap olarak geldi:
http://www.universitekonseyleri.org/

Daha sonra, liboş Çantacı Çandar şöyle yazdı: “İlke siyaseti yerine 22 Temmuz çoğunluğuna bakarak bildiğimi okurum tavrını benimseyen bir hükümete kayıtsız-şartsız destek vermek söz konusu olamazdı. AK Parti’nin yanlış siyaset rotasında ilerlememesinin, tekrar liberal-demokrat desteği elde etmesi ve güvenmesinin tek yolu var: ’Yeni sivil anayasa yapımını öne almak’ve 2008’i AB yılı yapmayı laftan çıkartıp, fiiliyatta da kanıtlamak.”

En büyük sürpriz ise, ağırlığını AKP’li 2. Cumhuriyetçilerin oluşturduğu bildiriyi (Bkz: http://universitedeozgurluk.blogspot.com/) imzalamayan isimler arasında Star Gazetesi Başyazarı liboş 2. Cumhuriyetçi Mehmet Altan’ın bulunmasıydı. Bu ayrışmayı MEME’den önce Vistilef sizlere duyurdu. Altan karşı bildiriyi niçin imzalamadığını şu sözlerle açıklıyordu: “Eski bir akademisyen olarak üniversitelerin türban üzerinden tanımlanmasına karşıyım. Türkiye’de üniversiteler ne kadar var ya da ne kadar yok? 1982 Anayasası’yla birlikte üniversiteler bilim üretemeyen, kışla haline getirilmiş, özgürlüğün olmadığı kurumlar haline dönüştürüldü. Türbana karşı tepki gösteren ya da karşı bildiri yayınlayan akademisyenler, 301’in kaldırılması ya da Atilla Yayla’ya düşüncesinden dolayı verilen 15 ay hapis cezaya karşı ne yaptı, nasıl bir tepki gösterdi? Kısıtlanan özgürlüklerin tümünün kaldırılması gerekirken, yerel seçimler yaklaşıyor diye sadece türbanın üzerine gidilmesi de doğru bir yaklaşım olmadı.” Belki de Mehmet Altan, Rektörü Mesut Parlak’tan ayrı düşmek istememişti ve klasik özgürlükler istemi bu kılıfa bahene oldu, kimbilir!

Son olarak hepsinin Taraf gaz-tesini okuduğundan şüphe duymadığımız akademisyenler tarafından da “Tarafsız” bildiri yayınlandı: Aralarında Koç’tan Prof. Fuat Keyman, Galatasaray’dan Ahmet İnsel, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Müthat Sancar’ın başını çektiği bir bildiri de, laikçilerle, AKP’li 2. Cumhuriyetçilere karşı ne olduğu üçüncü yolu öneriyorlar. Bu ekip, aslında Kürt sorunu ve Helen sorununda AKP’li 2. Cumhuriyeçilerle ortaklaşa hareket ederken, türbanda ayrışmış bulunuyor. Bunun en güzel müşahhas simgesi ise, kafa karışıklığıyla “modernleşme” diye sosyalizasyon süreçleri kuramlarını ve tampon mekanizmalarını durmadan TV’lerde anlatan ve “farklılaşmayı çoğaltmakla,” “ötekileştirmeyi önlemenin,” “özgürlük” olduğunu zanneden Doç. Ferhat Kentel. Ferhat Kentel şimdi AKP’li 2. Cumhuriyetçiler safında. Cengiz Çandar’ın ve Mehmet Altan’ın ise başını Prof. Fuat Keyman’ın çektiği bildiriye katılmaları bekleniyor. Ya da her şeye tarafsız kalarak, bu iki liboş, bermutad “özgürlüklerin efendisi” kalmayı yeğleyecekler.

Bildirileşmeye indirgenen üniversitenin bu içinde bulunduğu sefaletini yaratanlardan hesap soracağız. Laikçi rektörlerle, türlü çeşitli 2. Cumhuriyetçi teferruat ve üçüncü yol arasında sıkışmayacağız. Laikçilerin ve dincilerin rahatsız olacağı, laikler ile dindarların rahat edeceği bir düzeni Vistilef olarak tüm üniversitede ve Türkiye’de öneriyoruz ve kuracağız.

Eğer Vistilef varsa, gerisi teferruattır.

Vistilef’i, hukuk, bilim ve akademik verim konularında olduğu gibi, “türban” ve “üniversitede özgürlükler” konusunda da izlemeye devam edin. Sürekli ARŞİV’i tıklayarak eski yazılarımızın hafızalarınıza nakşedilmelerini sağlayın. Yararlı olacaktır: Bu yazıyı mutlaka okuyun: http://vistilefblog.blogspot.com/2008_01_20_archive.html Göreceksiniz ki, Türkiye için çözümler bu yazıda önerdiğimiz üç çözümden biri olacaktır.

Herkese, dincilerin ve laikçilerin rahatsız olduğu; laiklerin ve dindarların rahat ettiği bir Türkiye diliyoruz; kuracağız.

Bu çerçeve içinde, ilkelerimizden taviz vermeden ama her ilkeye de hoşgörü ile yaklaşarak ortak hareket etmeye hazırız. Türban'a karşıyız; türbanlı öğrencinin üniversite eğitim hakkından yanayız.

'Başötüsü sorunu laikliğe bağlı kalınarak çözülebilir!'

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Senatosu, türban sorununun uzlaşmayla ve Anayasa’nın değişmez temel ilkelerine, laikliğe bağlı kalınarak çözümlenebileceğine işaret etti. Rektör Prof. Dr. Ali Akdemir Başkanlığı’nda toplanan ÇOMÜ Senatosu'nun aldığı kararı şu şekilde duyurdu...

“Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Anayasamızda yer alan bu ifadeleri içeren hükümler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun özü, değiştirilemez temel taşı ve çağdaşlaşmanın da vazgeçilmez öğesidir. Aklın ve bilimin egemenliğine dayanan çağdaş eğitim kurumları olan üniversiteler daima bu ilkeye bağlı kalmış ve bundan sonra da bağlı kalacaktır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, sürekli olarak, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş değerlerine bağlı davranış, çalışma ve yönetim anlayışını benimsemiştir. Yıllardır süregelmiş türban sorununun, üniversitelerle uzlaşı sağlanmadan yeni düzenleme arayışlarıyla gündeme gelmesinin neden olduğu huzursuzluk ortamından üniversitemiz büyük üzüntü duymaktadır. Sorunun, uzlaşmayla ve Anayasa’nın değişmez temel ilkelerine, laikliğe bağlı

kalınarak çözümlenebileceğine olan inancımızı belirtir, kamuoyuna saygıyla duyururuz."

Vistilef'in Notu: Üniversitelerimiz arasında en mantığa uygun bu açıklamayı destekliyoruz.

07 Şubat 2008

2. CUMHURİYETÇİLERDE TÜRBAN ÇATLAĞI


2. Cumhuriyetçilerin liboş kanadının temsilcileri Prof. Mehmet Altan, Prof. Erol Katırcıoğlu ve Prof. Ahmet İnsel ile Yazar Ali Bayramoğlu, “üniversitedeözgürlük” bildirisi hazırlanırken kendilerine danışılmadığı ve imzalarının istenmediğinden olsa gerek, AKP’nin türban atağının, geniş özgürlüklere yol açmayacağını ve AKP kendi kadroları ile yaptığı “türbana özgürlük” mücadelesinin Türkiye’yi bir başka muhafazakarlığa taşıyacağını, AKP’nin ikinci döneminde artık MHP’ye verdiği tavizlerle, Türkiye’yi AB’ye taşıyamayacağını söylemeye başladılar. Böylelikle, “üniversitedeözgürlük” sitesinde yer alan türbana özgürlük bildirisinin AKP yandaşları olan 2. Cumhuriyetçilerle birlikte hazırlanmasını, bu yeni dönemde AKP cemaatçiliğinin somut kanıtı olarak gördüklerini ilan ettiler. 07.02.2008 akşamı Samanyolu TV’de Yavuz Baydar’ın ROTA programına katılan liboş 2. Cumhuriyetçiler, böylece kendi iktidar alanlarını yitirdikleri korkusundan olsa gerek, AKP ile köprüleri atmak üzereler. İşin vardığı ilginçlik ise, her iki 2. Cumhuriyeçi kesim de, daha fazla özgürlük isteye isteye bölünmeye başlamış olmaları. Bakalım, gelecek günler, “türbana özgürlük” daha başka hangi bölünmelere yol açacak?

Açıkça taraflara çağrı yapıyoruz: Her iki 2. Cumhuriyeçi kesim de, hâttâ laikçiler de (rektörleri hariç) Vistilef etrafında birleşsinler. Çünkü tam ve hukuk içinde bilimsel üniversite ancak Vistilef modeli ile kurulucak.

VİSTİLEF olarak türbana karşıyız; ancak türbanlı öğrencilerin üniversitede eğitim hakkından yanayız


BU İLAN LAİKÇİ CEBERUTLARIN ARTIK SONLARINA GELDİĞİNİ SÖYLÜYOR...


İlanın altında “Ege Üniversitesi Öğretim Üyeleri, çalışanları ve öğrencileri” ibaresi bulunuyor.
İlanın verilmesine karar veren Halkla İlişkiler Birimi’nin 3000 öğretim üyesi, 3500 idari çalışan ve 40.000’den fazla öğrencinin rızasını almadan ilanın altında bu ibareyi kullanması insan iradesini hiçe sayan bir davranış olarak tepki çekti.
Rektörlük özel kalemini ve halkla ilişkiler birimini arayan öğrenciler; rızaları alınmadan bu ilana tüm öğrencileri kapsayan bir ifadenin yazılmasına tepki gösteriyorlar.
Diğer taraftan 'Üniversiteye özgürlük' imzacıları arasında Ege Üniversitesi'nden 10'dan fazla profesörün de imzası bulunuyor.
Üniversiteler bilim yapılan yerlerdir. Üniversitenin çalışanları ve öğrencilerinin her biri bireydir. Kimse kimsenin rızasını almadan o kişi hakkında görüş beyan edemez. Üniversitenin tek tip görüşü olmaz.
Türkiye’deki üniversiteler bilimsel ahlaktan uzak işler yapmaya devam ediyor. Çünkü kampusu askeri kamp kendini de kumandan olarak gören rektörler tarafından yönetiliyor.
İşte öğrenci tepkileri
"Tekilci zihniyetin çok güzel bir örneği... Hangi zihniyet nasıl olurda tüm çalışanları akademisyenleri ve öğrencileri kapsayan hem de kurumsal bir açıklama yapabilir bu nasıl bir mantıktır. Bu adamlar tutup demokrasiden bahsediyorlar bir de. Bulundukları kurumda farklılıklara tahammülleri olmadığının, orayı babalarının evi gibi telakki ettiklerinin çok güzel bir örneği... Yakında aynı performansı farklı görüşlere açık olan bilimsel konularda da bekliyoruz, zira bu zihniyet oraya da zühur eder bu gidişle..." fd.
"Ege Ünversitesi gibi kurumların her zamanki demokrasi yaklaşımları. " Tuna P.
"Ben de ege üniversitesi öğrencisiyim. ve bana hiçbir şey sorulmadı." Nur K.
Başlıkta yer alan "Ceberut" kelimesinin anlamı için bir Osmanlıca Sözlük'e bakın: http://tr.wiktionary.org/wiki/ceberut ;http://www.babylon.com/definition/ceber%C3%BBt/Turkish) Çünkü bu kelimenin ne demek olduğunu, başta Prof. Suat Gezgin, Prof. Haluk Yavuzer ve Prof. Mesut Parlak olmak üzere tüm İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu bilmiyor.


05 Şubat 2008

Yandaki TV-Vistilef'i tıklayın ve tamamını dinleyin: Dk: 7:05-7:22. Bakalım Rektör Parlak demiş mi, dememiş mi, kendiniz karar verin...

Parlak: Konuşmamın tamamı incelensin!

İstanbul Üniversitesi, Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak'ın bir televizyon programında "başörtülü öğrencilere hak ettikleri notu vermeyecekleri" yönündeki sözlerinin yanlış değerlendirildiğini açıkladı. Açıklamada Parlak, konuşmasının kesildiğini açıkladı... Açıklamada, Parlak'ın sözlerinin sadece 9 saniyelik kısmının kullanıldığı belirtilerek, "Rektör Prof. Dr. Mesut PARLAK, öğrencilerimizin giyim ve kuşamlarına bakarak veya herhangi başka bir nedenden dolayı 'hak ettikleri notun verilmemesi' gibi bir düşünceye sahip değildir ve olmamıştır; olması da söz konusu değildir." ifadelerine yer verildi. (Vistilef'in Notu: Soruyoruz: Peki, Fatih Altaylı'yı neden onaylıyor ve "vermeyeceğiz " diyor, Sayın Rektör? Yandaki TV-Vistilef'i ya da bu linki tıklayın: http://www.youtube.com/watch?v=14GWfPN0GEQ Dakika: 7:06-7:21. Rektör Sayın Parlak'ın hem Alemdaroğlu'nu suçlamasını, hem de Fatih Altaylı'yı onaylayarak, "[hak ettikleri notu] vermeyeceğim" demesini kendi kulağınızla duyun.)


Açıklama: "Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak, Kanal 1 televizyonunda Fatih Altaylı'nın programına katılarak konu ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Ancak yazılı ve görsel basın yayın organlarında Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak'ın sözleri kamuoyuna yanlış aksettirilmiştir. Cumhuriyet kazanımlarını her fırsatta savunan, eşitlik ve adaletten yana taraf olarak laik, demokratik, hukuk devleti sınırları içerisinde her türlü görüş ve düşünceye saygı duyan İstanbul Üniversitesi'nin yanlış anlaşılmasına yol açan bu tür haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Rektör Prof. Dr. Mesut Parlak, öğrencilerimizin giyim ve kuşamlarına bakarak veya herhangi başka bir nedenden dolayı 'hak ettikleri notun verilmemesi' gibi bir düşünceye sahip değildir ve olmamıştır; olması da söz konusu değildir."
Programda Mesut Parlak'ın yaptığı konuşmanan sadece 9 saniyelik kısmının kullanıldığı belirtilen açıklamada, "Programdaki konuşmanın tamamı incelendiğinde konunun kamuoyuna yansıtıldığı şekilde olmadığı açıkça görülecektir. Bu noktada ifade edilmek istenen ülkemizin bu yapay gündemlerle kutuplaşmaya gideceği, çatışma doğuracağı, huzur ve sevgi ortamını bozacağı şeklindedir." (AA)

04 Şubat 2008

AKP'lilerin 'profesör'lük kavgası

İntihal kavgası sonuçlandı:

AKP’nin siparişiyle hazırlanan anayasa taslağı komisyonunda da bulunan Prof. Dr. Levent Köker’in, yine ikinci cumhuriyetçi kesime yakın olan Prof. Dr. Mithat Baydur aleyhinde açtığı intihal davası sonucu, Baydur’un profesörlük unvanı iptal edildi. Yıllar önce Boğaziçi Üniversitesi’nden Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne geçen, Zaman gazetesi, Aksiyon dergisi gibi yayın organlarında sık sık görüşleri yer alan Baydur’un durumu, halen AKP milletvekili olan eski Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’i anımsattı. Bilindiği üzere Dinçer’in profesörlüğü de, yaptığı intihal nedeniyle iptal edilmiş, o dönemde Başbakan Erdoğan, müsteşarının kimsenin verdiği unvanlara ihtiyacı olmadığını söylemişti. (AA)

03 Şubat 2008

Üniversitelerdeki iki “aşırı uç”:

Artık üniversitelerde iki “aşırı uç” vardır:

(1) Türban karşıtı ÜAK’a katılan rektörler ve

(2) Türban yandaşı 2. Cumhuriyetçiler...

Bu her iki “aşırı uç” da yasaları ve/veya yargı kararlarını, ya birini ya da diğerini veya her ikisini birden görmezlikten gelerek suç işlemektedirler. Hukuka uymak iki “hükme” uymak demektir: Yasa hükümlerine ve Yargı hükümlerine.

Hukuk, Uluslararası antlaşmalar, Anayasa, Yargı kararları, Yasalar, Yönetmelikler, Örf ve adetlerle birlikte vicdanî kanaatten oluşur.

Üniversiteler Arası Kurul’a 56 üniversite katılmadı. Kurul’un toplanmadan en az 5 gün önce haber vermesi gereken YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bilgi verilmediği öğrenildi. Böylelikle YÖK Başkanı Özcan’ın belirttiği gibi toplantının illegal olarak gerçekleştiği ortaya çıktı. ODTÜ’de Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın başkanlığında toplanarak bir bildiri yayınlayan ÜAK’a üniversitelerden katılım az oldu. 199 üyesi olan ÜAK toplantı yeter sayısını kıl payı geçen 103 akademisyenle bir araya gelebildi. Mustafa Akaydın’ın yeteri katılım olduğunu söylediğini vakıf üniversitelerinden de sadece 3’ü toplantıya katıldı. Kurul üyesi 28 vakıf üniversitesinden Maltepe, Bilim ve Başkent hazır bulundu. Bununla birlikte bazı akademisyenlerin toplantıya destek için gelmediği, ortamı yumuşatmak için geldiği bildirildi. Toplantıya 31 devlet üniversitesi rektörü ve kurul üyeleri de katılmadı.

Toplantıya katılmayan üniversiteler şöyle:

Balıkesir, Bilecik, Boğaziçi, Bozok, Çukurova, Dicle, Osmangazi, Fırat, Gazi, Gaziantep, Gaziosmanpaşa, Harran, Karabük, Kırtlareli, Kırıkkale, Kilis, Mimar Sinan, Mustafa Kemal, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Selçuk, Siirt, Süleyman Demirel, Trakya, Uşak ve Yüzüncüyıl.

AHMET NESİN'DEN PROF. ALİ NESİN'E MEKTUP VAR...

Aziz Nesin'in küçük oğlu Ahmet Nesin, ağabeyi Bilgi Üniversitesi profesörlerinden Dr. Ali Nesin'in, 2. Cumhuriyetçilerin türban bildirisinde imzasını görünce dayanamamış... Oturmuş ona bir mektup yazmış. Kopyasını bize de gönderdi.

Diyor ki Ahmet Nesin:

"... kız öğrencilerin kılık kıyafetlerini yaşadığımız medeniyetin gerisine götürmek ülkenin modernleşmesi değil, daha da geri gitmesine neden olur... Medeni ülkelerde insanların nasıl giyindiği çok açık ortadadır....Düşünce özgürlüğü ileriye atılan adımlar için geçerlidir... Geçmişteki yanlışlıkları savunarak özgürlük isteyemezsin. Özgürlük, modernlik ve demokrasi üzerine kurulur ama demokrasi sandığın gibi o kadar herkesin her istediğini, her an yapabilmesi demek değildir. Düşünce özgürlüğünün hedefi demokrasi ve sosyalizmin gelmesi içindir, gericiliğin değil...... Bana bütün imza atan arkadaşlarınla beraber bilim üretimi yapan bir İslami ülke ya da kişi gösterirseniz çok memnun olurum... Ama ben size eğer bir gün sormak aklınıza gelirse, onların bilimsel olan nelere karşı çıktıklarını gösteren bir çizelge sunabilirim. Fazla merak edeceğinizi sanmıyorum ya...... Babamız Aziz Nesin'in en büyük eleştirmeni olarak Korkudan Korkmak ya da Ah Biz Ödlek Aydınlar kitaplarını birkaç kez daha oku... Babam haklıymış, onun en büyük eleştirmeniymişsin ama yüzüne söyleme cesareti gösterememişsin..."

02 Şubat 2008

YORUMLARA TOPLU KATKI:

Aşağıda okuyacağınız yorumlar, türbanla ilgili Vistilef görüşlerine gelen yorumlardır. Bu yorumlarla görülüyor ki, tek başına Vistilef, üniversiteyi üniversite yapmaktadır.

Alemdaroğlu Profesörü Burhan Kuzu’nun “amuda kalkmış” “başörtüsüne evet, türbana hayır” diyerek ne şiş yansın ne kabap misali konuşan rektörleri ile sadece türban serbestisi ve zaten var olan “ifade, din, vicdan özgürlüğü” isteyen yalaka dinci 2. Cumhuriyetçiler arasına sıkışmanın verdiği dayanılmaz patlamayı yaşayacaktır Türk üniversitesi.

Üniversitelerde türban serbestisi bu patlamaya yol açacaktır. Rektörlerin istemedikleri, 2. Cumhuriyetçilerin de cahilliklerinin verdiği cesaretle “önüne nasıl olsa set çekeriz” düşüncesiyle önemsemedikleri şey bu patlamadır.

Her iki kesim de (Laikçi Rektörler vs. Türbancı 2. Cumhuriyetçiler) aslında kendilerine yeni iktidar alanları hazırlamakta veya varolanı yitirmemeye çabalamaktadırlar. Her iki grup da, Türkiye’yi KARANLIĞA itmektedir.

Üniversitede tüm iktidar alanlarına karşı bilimsel ve hukuksal mücadele, ülkenin bölünmesini önleyecek, yeni teknolojilerle ileri gitmesini sağlayacaktır.

George Lukcas’ın Aklın Yıkımı’nı (Çev: Ayşen Tekşen, Payel Yay., 2006, 2 Cilt) okuyun. Türkiye, Hegel’lerini, Feurbach’larını, Bauer’lerini bekliyor...

Çözüm Mustafa Kemal 1919-1939 dönemine, yeni teknolojilerle, güncel uluslararası konum ile ve global modernite kavramlarıyla dönüş, rekonstrüksiyon dönemidir. Üniversitede türbanın örteceği iki kesim vardır: Rektörler ve 2. Cumhuriyetçiler...

İşte yorumlar:

"Sevgili Hocam,Bence haksızsın! Adamlara önce sevgini ve linkini gönder, sonra da "sadece sevgimi yayınladılar, linkimi değil" diye feveran et! Onların kim olduğunu ve ne istediğini zaten biliyordun ... Sana sevgisini yollayan" Ümit 02 Şubat, 2008 10:31

"Bu görüşler ve çözüm önerilerine katılmam mümkün değil. Çözüm önerilerinin (günah olma, dinin gereği olma, dini inançlara aykırılık vb.) dinsel gerekçelerle gerekçelendirilmesi kabul edilemez. Türban, toplumsal ilerlemeyi savunan hiç bir kimse tarafından savunulmamalı. Bunu yapanlar tarih önünde sorumlu olurlar!" Ümit 28 Ocak, 2008 11:45

"Tarih önünde sorumluluğu, TÜRBAN'ı sorun haline getiren 12 EYLÜLCÜ ASKERİ FAŞİSTLERE ve LAİKÇİLERLE, DİNCİLERE BIRAKIYORUZ..." Vistilef 28 Ocak, 2008 21:27

"Tarih durağan değildir; 'Şimdi'ki sorumluluk, türbanı (her ne gerekçe ile olursa olsun) savunanlara düşer! Eski sorumlular ile şimdiki ve müstakbel sorumlulara sözümüz var: toplumsal ilerleme durdurulamaz!" Ümit 29 Ocak, 2008 23:43

"Cevabı bir sonraki yazıda verdik. Üniversite'yi polis okulu, harb akademisi, tapu kadastro müdürlüğü zanneden "ilerlemecilik" 12 Eylülcü faşistliktir. Üniversite, toplum dışında ve üstündedir; oraya devlet dairesi muamelesi yapmak ve kısıtlama getirmek, orada bazı rektörlerin ve hempalarının iktidar alanı kurmasından başka bir işe yaramaz ve tartışma, eleştiri, karşı çıkma ve ilerleme zihniyetini baltalar. Üniversitede aczimendi de olacaktır, komünist de, faşist de... Tartışacaklardır, hem de kıyasıya... Üniversiteyi üniversite yapana kadar, ileri !" Vistilef 30 Ocak, 2008 00:06

"Bana kalırsa üniversite ne toplumun dışında ne de üstündedir; üniversite toplum için vardır ve toplumla iç içedir, (tıpkı yıllar önce ODTÜ'de bize sanat hakkında Lukacz'ı öğretirken anlattığın gibi!). "Üniversitede aczimendi de olacaktır" sözünü yazılmamış kabul ediyorum... Ben Lukazcı Veysel'i istiyorum! Pardon "Lukacscı Veysel" olacaktı istediğim, yanlış yazmışım!" İsimsiz 02 Şubat, 2008 10:41

01 Şubat 2008

UYARIM ÜZERİNE 2. CUMHURİYETÇİLERİN LİSTESİNDEN ADIM ÇIKARTILMIŞ BULUNUYOR. BU DA, BU BİLDİRİYİ İMZAYA AÇANLARIN, ÜNİVERSİTEDE YASAKSIZLIK ve ÖZGÜRLÜK DEĞİL, SADECE TÜRBAN SERBESTİSİ İSTEDİKLERİNİ KANITLIYOR. İLGİLENENLERE DUYURUYORUM.

Prof. Dr. Veysel BATMAZ

PROF. DR. VEYSEL BATMAZ: 2. CUMHURİYETÇİLERİN BİLDİRİSİNDE ADIMIN VAROLMASININ NEDENİ

2. CUMHURİYETÇİLERE GÖNDERDİĞİM İKİNCİ E.MAIL:

From Veysel BATMAZ 9:31 pm
To
dagi@metu.edu.tr, shcalis@yahoo.com
date Feb 1, 2008 9:31 PM
subject Re: Turban

Sayın Hocalar:

Bildirinize imza atmak için değil, linkteki "türban serbestliğini
desteklediğim halde, 2. Cumhuriyetçilerin bildirisine karşı olduğumu
belirtmek için" size e.posta atmıştım. Linki tıklarsanız, görüşlerimizi
izleyebilirsiniz.

Ya, adımı listeden çıkartın ya da yanına
http://www.vistilefblog.blogspot.com/ linkini ekleyin ki, adımın hangi şerh ile o listede olduğu anlaşılsın.

Eleştirdiğiniz rektörler gibi iktidar alanına sahip olmaya mı çalışıyorsunuz?
Dinin de eleştirilebildiği, türbanın özgürlüğü örttüğünü bağırabilecek bir
üniversitede sadece din ve vicdan özgürlüğü olmaz, akıl ve bilim özgürlüğü de olur.

Sevgilerimle,

Prof. Dr. Veysel Batmaz

2. CUMHURİYETÇİLERE GÖNDERDİĞİM İLK E.MAIL:

On 2/1/08, Veysel BATMAZ <veysel.batmaz@gmail.com> wrote:

http://www.vistilefblog.blogspot.com/

Sevgilerimle,

Prof. Dr. Veysel Batmaz

2. CUMHURİYETÇİLERE DE KARŞIYIZ

Vistilef olarak, 2. Cumhuriyetçilerin içeriksiz ve muğlak bir “ifade özgürlüğü” şeklinde sundukları türban serbestisine de karşıyız.

Tüm üniversite, rektöründen çaycısına yasak uygulayamayan bir araştırma, hukuk, bilim, özgürlük, tartışma, ikâz ve eleştiri yeri olmalıdır. Vistilef olarak, din ve inanç özgürlüğü için değil; akıl ve bilgi özgürlüğü için türbana serbestlik öneriyoruz. Üniversite asıl dinin eleştirilebildiği bir yer olmalıdır. Bu nedenle anfilere türbanlılar da dolmalıdır.

Şimdi, kendi iktidar alanlarını savunmak için, türbana karşı olmayı bir erdemmiş gibi sunan Atatürkçü rektörlere soruyoruz. Üniversitelerinizin hangisinde Güneş Dil Teorisi ana bilim dalı var? Hangisinde Türk Tarih Tezi Çalışmaları Merkezi bulunuyor? Hangisinde Atatürk’ün bilimsel çalışmaları ile ilgili, Türk-İslam sentezciliği dışında çalışma yapılmış? Cevap verin.

2. Cumhuriyetçilere soruyoruz? Hanginiz Atatürk’ün yaptıklarını, nesnel olarak incelediniz ve bu konularda bilginiz var? Cevap verin.

İşte içeriksiz ve tarafgir 2. Cumhuriyetçi Öğretim üyelelerinin türban bildirisi:

Öğretim üyelerinden rektörlere kontr–bildiri 01.02.2008 15:01

“Rektörler karşı çıkarken, [2. Cumhuriyetçi] öğretim üyeleri türbana özgürlük istedi.”

Bazı ğretim üyeleri üniversitede kılık-kıyafete serbestlik getirilmesi için hazırladıkları bildiriyi imzaya açtılar. İnternette http://universitedeozgurluk.blogspot.com/ adresinde yayınlanan bildiri şöyle: "Öğretim üyeleri olarak bizler kılık-kıyafet konusunda yıllardır uygulanan politikaları ve son günlerde yapılan tartışmaları yakından ve kaygıyla takip ediyoruz. Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz.Üniversitelerimizin çağdaş uygar toplumlara yaraşır biçimde, özgürlüklerle ve bilim üretimiyle anılmasını istiyoruz. İstisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi üniversitelerimizde de kılık-kıyafet serbestliğinin; hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gereğine inanıyor; aksi yöndeki tüm düzenleme ve uygulamalara bir an önce son verilmesini talep ediyoruz."BİLDİRİDE İMZASI BULUNAN ÖĞRETİM ÜYELERİProf. Dr. Eser Karakaş, Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. İhsan Dağı, Prof. Dr. Yasin Aktay, Prof. Dr. Nuri Yurdusev, Prof. Dr. Ümit Cizre, Doç. Dr. Şaban Çalış, Doç. Dr. Ferhat Kentel ve Doç. Dr. Vedat Bilgin

TÜRBAN TÜRBÜLANSI ARTIYOR...

REKTÖRLERE CEVAP, PROFESÖR KUZU’DAN:

Başörtüsüne “evet”, türbana “hayır” diyen, iktidar alanlarını türban üzerinden sürdürmeye çabalayan Rektörlere cevap, Profesör Alemdaroğlu’nun, profesör yaptığı, eski İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ve AKP milletvekili, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Profesör Burhan Kuzu’dan geldi: “REKTÖRLER AMUDA KALKMASIN !”

Aydın Doğan’ın Hürriyet varakı da Rektör Mesut Parlak’ı manşet yaptı. Bilindiği gibi AKP’yi kayıtsız şartsız destekleyen ve türban ile olan polemiği AKP üzerinden değil, MHP üzerinden yapmayı tercih eden Aydın Doğan’ın kızı TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ da türbanı “şeriata giden yol olarak” tanımlıyordu.

Rektör Profesör Mesut Parlak da, “başörtüsüne evet, türbana hayır” dediği son konuşmasında, “Kimse kendi heveslerini, kendi dar görüşlerini, din ile ilgisi olmayan kabullerini bu topluma kabul ettirmeye çalışmasın. Bizler, üniversite mensupları, bürokratlar, sanatçılar, işverenler, önerilen yolun ne denli karanlık olduğunu görenler, dinin ne olduğunu sizlerden mi öğreneceği.” diyerek öğretim üyeleri ile işverenleri ortak cephe içinde yorumlamıştı: http://www.istanbul.edu.tr/duyurular/duyuru_icerik.php?1089

Artık türban karşıtı cephe somutlaşmaya başlamıştır: TÜSİAD, Aydın Doğan, İşverenler, bürokratlar, sanatçılar ve Rektörler ve destekçileri öğretim üyeleri.

Üniversite içinde türbanı kayıtsız şartsız destekleyenler ve daha sonra türbanın ilkokuldan başlayarak kamu kuruluşlarına girmesini savunanlar ise AKP, MHP ve dinciler.

Bir de bu cephelerden ayrı olarak, üniversitede başı örtülü kızların, aynı görüşteki erkek öğrencilerle birlikte, kendi dinî görüşlerine aykırı Darwinci kuram ile, laik hukuk sistemi ile ve kadın erkek farklılığı içinde uygulanamayacak olan tıpçılık da dahil, aydınlanmacı bilimler öğreten bir üniversitede okumalarını destekleyen Vistilef gibi oluşumlar var. (Vistilef’in bu konudaki görüşlerini alttaki yazılardan öğrenebilirsiniz.)

Alemdaroğlu’nun profesör yaptığı Profesör Burhan Kuzu haklı: AMUDA KALKIP, BAŞÖRTÜSÜNE EVET, TÜRBANA HAYIR demek, iktidar alanlarını keyfi ve adeletsiz olarak kullanmaya tevesül etmek ve ettirmekle eş. Rektörlere duyurulur.

12 Mart/Eylül yasakları ile gelinen nokta bu. Yasaklara devam ederseniz, öğretim düzeyi düşük, meslekten başka bir şeye yetiştirmeyen, dar ve zorba kişiliklerle kısır kişilikler yaratan bir eğitim sistemini, kendi iktidar alanlarınızı savunmak amacıyla devam ettirirsiniz. Oysa türbanın üniversitedeki serbestliği, tüm yasakların kalkması için de önemli bir adımdır. Tıpçılar için hiç önemli olmayan akademik özgürlük ve yasaksızlık, diğer bilimleri için, Dil, Tarih ve Coğrafya için çok önemlidir.

AMUDA KALKIP DURMAYIN !