Add to Flipboard Magazine.

23 Ocak 2007

BABAHAN SAÇMALAMIŞ... İLETİŞİM DEKANI GİBİ SUSSUN !

Sabah Gazetesinden Ergun Babahan, Rektörümüz Prof. Dr. Mesut PARLAK’ın aleyhinde 23 Ocak 2007’de bir yazı yazdı. Yazı, karalamaya yönelik bir yazı idi ancak daha önemlisi büyük yanlışlar, bilgi eksiklikleri ve önyargılar içeriyordu.

Rektörümüz Prof. Dr. Mesut PARLAK’ın medya ile ilişkilerini nasıl kuracağına biz “İletişim okuyan ve okutanlar” karışamayız; bu, Rektörlük yüksek katının ve yönetimin bileceği iştir. Fakat şunu belirtelim: biz medyaya düşman yetiştiririz ancak medya bizi çok sever...

Gelelim MEME’ci Babahan’ın yanlışlarına ve önyargılarına:

MEME’den Babahan yanlıştır, Babahan Prof. Dr. Mesut PARLAK’ı anti-demokratik olarak nitelendiriyor. İşte birinci yanlış: İstanbul Üniversitesi, son 15 yılının en demokratik iki buçuk yılını ilkönce Vekil Rektör Prof. Dr. Tankut CENTEL ve sonra Prof. Dr. Mesut PARLAK’ın Rektörlüğe başlamaları ile yaşadı. Üniversitede her şey konuşuldu; her şey yazıldı. Senato’da bazı durumlarda Rektörlerin önerileri rededildi. Öğretim Üyeleri görece özgür olarak işlem ve bilgilenme içinde oldular. Yasalar, bazı aksaklıklar yaşansa da, uygulandı. Bunun için her iki Rektörümüze de teşekkür ediyoruz. Hakkımızda soruşturmalar açıldı ancak bunların yürütülmesi yasal yollardan yapıldı. Yani bu sözleri, Vistilef olarak kakkımızda soruşturma açan bir Rektör için söylüyoruz. MEME’ye selam eder, ilgililere duyururuz.

MEME’den Babahan yanlıştır, diyor ki, “Senin ve senin gibilerin yönettiği üniversitelerde zaten düşünürlere, yazarlara ders verdirilmez, konuşma yaptırılmaz, yumurta attırılır, tekme attırılır. Senin yönettiğin üniversite, olur olmaz her şeye tepki verir ama bir gazetecinin öldürülmesine sessiz kalır.” Oysa durum MEME’den Babahan’ın bilgisinin tersidir. İşte kanıtı:

SENATO DUYURUSU:
Karanlık güçler değişik dönemlerde Türk Ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, önemli değerlerine, geleceğine yönelik saldırılarda bulunmaktadır. Bu saldırıların, ulusumuzun birlik ve beraberliğini bozmaya ve uluslararası platformda Türkiye Cumhuriyeti’ni savunduğu ilkeler karşısında zora sokmaya yönelik olduğunun da bilincindeyiz. 19 Ocak 2007 Cuma günü, Türk Demokrasisinin önemli gücü olan basınımızın değerli mensubu; Hrant Dink çirkin bir saldırı karşısında yaşamını yitirmiştir. Türk Ulusu’nun bütünlüğüne karşı ve Türk Devleti’nin geleceğine yönelik hiçbir saldırı başarılı olamayacaktır. Türk Ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti bu tip saldırıların üstesinden gelecek güçtedir. Bu elim saldırıyı nefretle kınıyor, ailesine, yakınlarına ve Türk Ulusu’na başsağlığı diliyoruz. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SENATOSU (19 Ocak 2007)

MEME’den Babahan yanlıştır: Üniversite’de herkes çağrılı olarak veya görevlendirilerek ders verir. Örneğin, aykırı ve muhalif ve solcu fikirleri ile tanınan Dr. Erhan GÖKSEL, Prof. Dr. Veysel BATMAZ’ın derslerine girer. Gelecekte daha başka kişiler de ders verecektir, her yerde, bu üniversitede. Gerekirse Orhan PAMUK da, Yaşar KEMAL de okulda ders verir ama ders verecekleri bir şeyleri varsa tabii...

MEME’den Babahan yanlıştır, MEME’den Babahan diyor ki: “Bu ülkenin tarihinden korkuyorsun, inancından korkuyorsun, gencinden korkuyorsun.”

Bu da yanlıştır ey MEMEci Babahan. Rektör Prof. Dr. Mesut PARLAK’ın düzenlediği ve bizim de karşı çıktığımız ERMENİ KONFERANSI’nda, bir çok yerli ve yabancı bilim adamı ERMENİ SOYKIRIMI olduğunu söylediler sundukları tebliğlerde... Ama MEME o Konferansta yoktu. Ancak şunu da herkes biliyor: Üniversiteye siyaseti sokmamaya Rektör ile birlikte azimliyiz. Pespaye siyasetçinin ve provakötörlerin arenası değildir Üniversite.

MEME’den Babahan doğrudur, MEME’den Babahan diyor ki: “Üniversite farklı fikirlerin, aykırı fikirlerin, muhalif fikirlerin kendini özgürce ifade ortamı bulduğu bir alandır.”

Evet doğrudur da, bundan sana ne MEME’den Babahan? Sen kendi MEME’ne bak... Evet, Üniversite aykırı fikirlerin bir ortamıdır ve şu anda İstanbul Üniversitesi’nde bu ortam mevcuttur. Eğer ortadan kaldırılırsa, ilk önce işe biz el koyarız, merak etme.

Kısacası, bir MEME klasiği dahadır Babahan.

Bugün onun yazdıkları, ne Prof. Dr. Mesut PARLAK’ı yıpratır, ne de İstanbul Üniversitesi’ni.

Biz sadece işimiz “iletişim ve medya” olduğu için cevap veriyoruz MEME’den Babahan’a. İletişim fakültesinin Vekaleten Vekil Dekanı sus pus otuturken koltuğunda.

Onu ve tüm MEME’yi, hiç kimsenin kâale almasına bile gerek yoktur.

Hatırlatalım: Medya’ya, MEME’ye düşman yetiştiririz biz ama medya bizi sever... Babahan ve diğerleri, hem de tüm diğerleri kulakta küpe yapsın bu sözlerimizi... Tekrarlıyalım mı? Bu sözleri, Vistilef olarak kakkımızda soruşturma açan bir Rektör için söylüyoruz. MEME’ye selam eder, ilgililere duyururuz.

MEME’den Babahan, boyundan büyük işlere karışma, olur mu? Bu sana bir ağbi tavsiyesi...

İstanbul Üniversitesi şu anda demokratik, olabildiğince hukukî ve özgür bir üniversitedir. Bunu Prof. Dr. Mesut PARLAK’a borçluyuz.

MEME’den Babahan, Hıncalıyla, Haşmetiyle, stajiyer-jartiyer adı altında parasız çalıştırdığı tam zamanlı çalışan muhabirlerle, köşeci yazıcılarla uğraşsın, daha fazla konuşmasın. MEME’yi ondan ve onlardan iyi biliriz; ona düşman yetiştiririz, o bizi sever.

Vistilef

20 Ocak 2007

Siyasi faili meçhul cinayetlere bir yenisi daha eklendi

İstanbul Üniversitesi mezunu, Gazeteci yazar Hrant Dink, elim bir siyasi cinayete kurban gitti... Tüm üniversitemize, ailesine, sevenlerine ve yoldaşlarına baş sağlığı diliyoruz.

Vistilef

19 Ocak 2007

ANAP'lı Belediye Başkanı Ali Server Yazgan Haklı... AA1 ile Nasıl Mehmet Ağar'ın Siyasi Kariyeri Bittiyse, Onun da Biter...

AA1 Bugün'de bugün yazıyor:

"İki ya da üç ay önceydi PH isimli halkla ilişkiler ve organizasyon şirketinden aradılar. Aralık ayında Bodrum Turgutreis'ın ANAP'lı Belediye Başkanı Ali Server Yazgan "Kamuda Markalaşma" Konferansı düzenleyecekmiş, "Katılır mısın?" dediler. "Derslerim yoğun İstanbul'dan ayrılamıyorum" dedim. Daha sonra Aralık ayında yeniden arandım. Konferans 18-19 Ocak tarihlerine ertelenmiş. "Gelir misiniz, ne olur sizi çok istiyoruz." diye ısrar ettiler. Araya kıramayacağım kişileri koydular. Baktım kaçış yok, kabul ettim. Diğer konuşmacılar Erkan Mumcu, Mustafa Sarıgül, Prof.Dr. Haluk Gürken, Cemil İpekçi, Süleyman Orakçıoğlu, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Gaziantep Belediye Başkanı Asım Güzelbay, Prof.Dr. Ahmet Bülend Göksel, Doç.Dr. İzzet Bozkurt, Mesut Yar, Cengiz Semercioğlu, Murat Sabuncu, Ömer Özgüner. Anlayacağınız hepsi okumuş çocuklar, belli ki güzel bir konferans olacak. Heyecanla konferans gününü bekliyorum. Bu arada beklerken de bir iki gün uğraşıp kamuda markalaşmanın önemini anlatan güzel de bir sunum hazırladım. Geçtiğimiz salı, yani konferansa iki gün kala, cep telefonum çaldı. Yine PH'dan bir görevli "Markalaşma Konferansı iptal edildi!" dedi. "Efendim, efendim" dedim. Görevli söylediğini tekrar etti, özür diledi ve niye konferansın iptal edildiğini bilmediğini ama Belediye'den gelen taleple konferansın iptal edildiğini söyledi. Araştırdım. Doğru dürüst bilgiye ulaşamadım. Sadece Belediye Başkanı Ali Server Yazgan'ın belediye koridorlarında "Bu konferansı yaparsam siyasi kariyerim biter!" diye dolaştığını öğrendim. Konferansı iptal etmekle Ali Server Yazgan siyasi kariyerini kurtardı mı kurtaramadı mı bilemiyorum. Ancak benim gözünde siyasi kariyerinin bittiğini söyleyebilirim. Ali Sever Yazgan bir konferansı bile siyasi kariyerini düşünerek düzenleyemeyecek "iktidara" sahip değilse şu andan itibaren bıraksın koltuğunu, Turgut Reis halkının bile zamanını almasın. "

17 Ocak 2007

Reytingler MGK'da tartışılır hale geldi

28 Şubat 1999'da Radikal İki'de, Prof. Dr. Veysel Batmaz, TELEVİZYONLAR MGK GÜNDEMİNE ALINSIN başlıklı bir yazı yayınladı. İki ay sonra, televizyonlar MGK gündemine alındı. Aradan 7 yıl geçti ve konu hâlâ tartışılıyor. (Ek bilgi için Bkz: Veysel Batmaz, Karartma: RTÜK Rütüklenemez, Karakutu Yayınları, 2003 ss: 23 ve 53) Bu arada, "Reytingleri AA1 iyi denetlemiyor; bu işten anlamaz" dediği için (Star, 23 Nisan 2004), Prof. Batmaz, Ali Atıf Bir tarafından mahkemeye verildi. Mahkemeyi Prof. Batmaz kazandı, AA1 kaybetti. AA1 Dekanlıktan uzaklaştı, başkaları da uzaklaşacak, konu yine gündemde:

(ANKA) 17 Ocak 2007
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Zahid Akman, Türkiye'deki reytinglerin Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) tartışılan bir konuya döndüğünü belirtti. TBMM Çocuk ve Gençler Arasında Artan Şiddet Eğilimleri ile Okullarda Meydana Gelen Olayları Araştırma Komisyonu, RTÜK Başkanı Zahid Akman'ı dinledi. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük şehirlerde frekans kullanımında kaos yaşandığını belirten Akman, “Yayıncı kuruluşlar, 1990'ların başlarında ele geçirdikleri frekansları zapt ettiler, bu frekansları boşaltmadılar. Diğer yayın kuruluşlarının yayına geçmelerini engellemekte, rekabeti ortadan kaldırıcı bir yaklaşım sergilemekte; bunları kanunsuz gerçekleştirmemektedirler. Kanun, bunlara ilk etapta hak verdiği için bunları sürdürüyorlar” dedi. İstanbul, Ankara, İzmir ile diğer 10 büyük ilde, gelecek ay karasal sayısal yayına geçilmesi için çalışmaların başlayacağını bildiren Akman, Şubat ayından itibaren sayısal yayının analog yayın ile devam edeceğini de ifade etti.
DENETİM SIKINTISI Karasal yayınların çok azını denetleyebildiklerine işaret eden Akman, sayısal kayıt arşiv analiz sistemi çalışması başlattıklarını söyledi. Akman, bu çalışmanın 10 ay sonra tamamlanacağını, böylece bütün yayınları merkezden arşivleyip, izleyebileceklerini kaydetti. Akman, sadece 2 bin haneye konulan ölçüm aletleriyle, Türkiye genelindeki izleme alışkanlıklarının tespit edildiğini, bu sonuçlara göre, reklamcıların yayın kuruluşlarına reklam verdiğini belirterek, “Ülke insanımızın yapısı dikkate alındığında ortaya çıkan bu izlenmelerin ne kadar doğruyu yansıttığı konusunda soru işaretlerimiz, tereddütlerimiz var” diye konuştu. MGK’DA DA TARTIŞILIYOR Akman, konunun hassasiyetine dikkat çekerken, Türkiye'deki reytinglerin MGK’da tartışılan bir konuya döndüğünü ifade etti ve “Bu konu ülkemizin en önemli sorunları arasında, güvenlik sorunları içerisinde mütalaa edilerek gündeme alınmıştır” dedi. Akman, reyting ölçümünü sorun olmaktan çıkaracak düzenlemelere ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, “Bugünkü ölçüm çalışmaları manipülasyona açıktır” diye konuştu.

VEYSEL BATMAZ'IN YAZILARI ARTIK MEDYAPOLİTEN'DE

Mehmet Ağar'ın İntihali:
http://www.medyapolitenblog.blogspot.com/

16 Ocak 2007

ACI AMA GERÇEK: İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİN YÖNETİMLERİ DEĞİŞMELİ

Aşağıda okuyacağınız yazı bir Gazeteci tarafından yazılmış. Hem de iyi bir Gazteci tarafından. Acı gerçekleri söylüyor. Tek çözüm var: İletişim Fakülteleri müfredatlarını gözden geçirmeli, teknik eğitimden çok teorik eğitime ağırlık vermeli ve mezunlarına daha geniş yelpazede bir iş sahası olanağı sunmalı. Bu yönetimlerle İletişim Fakülteleri yürümüyor... Vistilef


Murat Ongun
Habertürk

İletişim Fakültesi Yalanı
15.01.2007 saat: 15:08

Askerdeyim. 128 kişilik kısa dönem koğuşunda herkes ayakta.
Komutan seslendi:"Mühendisler el kadırsın"
128 kişinin 100'ü ellerini kaldırdı.
Komutan tekrar seslendi:"Makina mühendisleri el kaldırsın"
90 eli havada gördüm.
Türkiye geneline yorumladım ve "Bu ülkede makina başına bir makina mühendisi
düşüyor herhalde" dedim.
Şimdi aynı tehlikeyi iletişim fakültesi mezunları için görüyorum.
Türkiye'deki iletişim fakültülerinin sayısı 30'u aştı.
Kaba hesap ile, Türkiye'deki iletişim fakülteleri her yıl 10 bin civarında mezun veriyor.İlginçtir, "meslek"olarak görmediğim bir iş için her yıl 10 bin aday resmi olarak yerini alıyor.Bir de, en az bu kadar başka okullardan mezun olup da, basın camiasına girmek isteyenler var.
"Gazetecilik meslek değil, uğraştır" diyor Çetin Altan. Ben de aynı fikirdeyim. Bir İletişim Fakültesi mezunu olarak bugün doktorluk ya da avukatlık yapamam. Ama bugün doktorlar ve hukukçular yasal olarak gazetecilik yapabilir.Hatta marangozlar bile.
Eğer gazeteci olmayı başarabilirlerse tabii.
1993 yılında bu ülkede 5 tane İletişim Fakültesi vardı.
Sınıfım 100'ü aşkın öğrenciden oluşuyordu. Şu an medyada bulunan arkadaşlarımın
sayısı iki elin parmağını geçmez. Küçük bir bölümü de halkla ilişkiler sektörüne
girdi.
Peki, ya diğerleri? Kimi baba mesleğine devam etti,kimi ABD'ye gidip restoran
açtı,kimi "serbest meslek" yapmaya başladı.Yani, Türkiye'de sadece 5 tane
iletişim fakültesi varken manzara böyleydi.
Bugün sayı 30'a çıktı.
Çok açık olarak hem devlet hem de vakıf üniversiteleri şu an öğrencileri aldatıyor.Mezunlarının işsiz kalacağını bile bile öğrenci çekmek için fakülte açıyorlar.Son yılların en büyük skandalı burada yaşanıyor.Medyada her yılbaşı onlarca tecrübeli çalışan kapı dışına konuluyor. Yani, yeni mezunlardan on adım önde olan yüzlerce kişi işini kaybedebiliyor.
Peki, yeni mezunların bu ortamda şansı ne kadar?
İşte bu noktada İletişim fakültelerinin şu soruların yanıtını vermeleri gerekir.
1) Bu zamana kadar toplam kaç öğrenci mezun ettiniz?
2) Bu öğrencilerden kaçı medyada istihdam edildi?
3) Mezunlarınızın iş bulma oranı nedir?
Bir daha değil, bin kere dünyaya gelsem yine gazeteci olmak isterim.
Bir daha değil, bin kere dünyaya gelsem asla İletişim Fakültesi'ne gitmem.

muratongun@haberturk.com

13 Ocak 2007

KÜÇÜK BİR HATIRLATMA ve BİR SORU


Prof. Dr. Suat GEZGİN 09.01.2004 tarihinde Fakültemize YÖK tarafından, ikinci dönem Dekanlık için atanmıştır. Bu nedenle görev süresi 08.01.2007 tarihinde, gün sonunda bitmiştir. Buna karşın, Vekil Dekan olarak atanmasının başlangıç tarihi, akan yazı ile İletişim Fakültesi Web sayfasında duyurulduğuna göre, 10.01.2007’dir.

09.01.2007 tarihinde İletişim Fakültesi Dekanı kimdir? Eğer, Prof. Dr. Suat GEZGİN ise, Vekil olarak atandığı tarih olan 10.01.2007'ye kadar bu yasal değildir; eğer Dekan Prof. Dr. Suat GEZGİN değilse, arada bir günlük boşluk vardır ve “devletin idaresinin devamlılığı” ilke ve hükmüne ters düşen bir durum sözkonusudur.

10 Ocak 2007

HAYIR'LI OLACAK

Asil Dekan Prof. Dr. Suat GEZGİN, devletin üniversitesinde milletin malı olan Fakültemize
10.01.2007 tarihi itibariyle Vekil Dekan olarak atandı...
HAYIR'LI OLSUN...

04 Ocak 2007

İLETİŞİM FAKÜLTESİ’NDE CHP-AKP GERİLİMİNDE SON DURUM

İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Edibe SÖZEN’in AKP Genel Başkan Yardımcısı olarak göreve başlamasının hemen ardından, Serdar TAŞÇI, MA, CHP’nin Medya, Siyaset ve İletişim’den sorumlu danışmanı oldu.

Bu iki görev de yasaların izin verdiği ölçüde, öğretim elemanlığı çerçevesinde ifa edilebilecek görevlerdi ancak, gerek Rektörümüzün Sayın Prof. Dr. Mesut PARLAK’ın, Vistilef’in de tam anlamıyla desteklediği, “üniversiteye siyaseti sokmayacağız” ilkesi doğrultusunda, gerekse de, “etik” açısıdan bu tür görevler hassas görevlerdi. Vistilef’in talebi ve ısrarı sonucu, Edibe SÖZEN, İletişim Fakültesi Fakülte Yönetiminden ve Kurullarından istifa etti ve hukuken sakat bir seçim sonucu, Prof. Dr. Nurdoğan RİGEL yerine geldi. (Bu seçimin neden sakat olduğunu Yönetim Kurulu’na sunacağız ve iptal edilmezse gerekirse Mahkemeye başvuracağız.) Serdar TAŞÇI içinse bu tür bir yönetim görevi söz konusu olmadığından, hem Fakülte’deki, hem de CHP’deki görevini sürdürebilirdi.

Ancak son gelişmeler gösteriyor ki, siyaset tam anlamıyla İletişim Fakültesinin içine girmiş durumda.

Çünkü, CHP danışmanı Serdar TAŞÇI, AKP Genel Başkan Yardımcısı olduğundan beri Fakülte’ye çok nadir uğrayan ve Yönetim Kurulu tarafından izinli olmadığını bildiğimiz Edibe SÖZEN’in, iki ay önceki Yönetim Kurulu’nda ısrarlı diretmesi ve hakkında Rektörlükçe LÜZUM-U MAHKEME kararı verilmiş Dekan’ın da önerisi doğrultusunda, 28.12.2006 tarihi itibariye Fakülte’den ilişkisi kesildi.

Serdar TAŞÇI bu hukuksuz idari işlem ve eylemi Mahkemeye taşımış durumda.

Şu andaki görünüm şu: İletişim Fakültesinde, iktidardaki AKP, muhalefetteki CHP’ye karşı hukuksuz girişimlerde bulunuyor. Bu durum, 50/d ile görev yapan bir Arş. Gör.’sinin, doktora süresinde görevinden alınmasını engelleyen Danıştay kararlarına rağmen husumetle sürdürülüyor. Bu apaçık ve tam anlamıyla hukuken sakat bir durum. Görülüyor ki, bu konuda karar verenler hukuken değil, “siyaseten” karar veriyorlar. Serdar TAŞÇI mahkeme yoluyla görevine dönecek ama “siyasete” bulaşan İletişim Fakültesi yara almış olacak.


Yüksek Rektörlük Makamı’ndan, bu konularda duyarsız kalan ve AKP’li Yönetim Kurulu üyesini destekleyen, görevinin bitmesine bir hafta kalmış, görevini bitirmeden önce İletişim Fakültesi Dekan’ının nezdinde sert ve sonuç alıcı önlemler almasını arz ve talep ediyoruz.


Şunu da artık biliyoruz: İletişim Fakültesi’nde artık hiç kimsenin “özlük hakkı” güvence altında değildir.