Add to Flipboard Magazine.

26 Kasım 2006

EDİBE SÖZEN OLUMLU ve OLUMSUZ ELEŞTİRİLİYOR...

EDİBE SÖZEN’İN İLETİŞİM FAKÜLTESİ İLE İLGİSİ
ÜZERİNE Superpoligon’da YAPILAN YORUMLAR:


Melahat Kıymalıbörek - 25 Kasim 2006 15:53 Cumartesi

En sonunda hüküm verdi : "Veysel Hoca bayağı donanımlı bu konuda."
Mübarek öğretmen değil mihenk taşı; evet, evet mihenk taşı.
Kim mi olacak, tabii ki bizim Atiye ayooooool.
Ah Atiye ah, sen çok yaşa e mi...
Gerçekten senden çok "eyü" lider olur, çok "eyü"...

Veysel Batmaz - 25 Kasim 2006 10:33 Cumartesi

Edibe Sözen, AKP'nin Medyadan sorumlu olarak Genel Başkan Yardımcısı olması ile ilgili olarak yapılan baskılara direnemeyecek. Yönetim Kurulu, bir Fakültenin temel karar organıdır ve siyasi parti içinde yöneticilik yapanlar, yasaya göre Fakülteye yönetici olamazlar. Bu nedenle Yönetim Kurulu'ndan istemese de zaten istifa edecek. Öğretim Üyeliği devam edebilir; çok meşgul olup, derslere fazla zaman ayıramayacağından, derslerden feragat etmesi etik olarak ona yakışan bir davranış olacaktır. Zaten derslerine bildiğim kadar İrfan Çiftçi ve Hikmet Kırık hocamız giriyorlardı. Zamanı daha önce de yoktu... Danışmanlıklarını yürütüyordu, o da devam edebilir. İstifasını ve feragatini ondan bekliyorum.

Veysel Batmaz


Veysel Batmaz - 25 Kasim 2006 09:08 Cumartesi

superpoligonun bir başka konu ile ilgili haberine yapılan yorumları sunuyorum, belki hukuk bilmezler biraz olsun anlarlar, hukuk ne demek? VB:


Veysel Batmaz - 23 Kasim 2006 21:04 Persembe

(Prof. Dr.) Raşit Kaya Hocam haklı... Bu konuda Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mesut PARLAK'ın da yapacakları var diye düşünüyorum...
Buna göre, İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu geçersizdir.


raşit kaya - 23 Kasim 2006 15:00 Persembe

siyasal partilerin yönetim organlarinda görev alan üniversite ögretim elemanlarinin üniversitelerindeki yönetim organlarından ayrılmaları yasal bir zorunluluktur. Dahası bu görevlerden siyasal parti yönetimine seçilmeden önce çekilmiş olmaları gerekirdi.

Devrim Uluç - 24 Kasim 2006 23:40 Cuma

Sayın Batmaz, bu hastalıklı fikirlerinizden, akademisyenliği bir tarafa bırakıp uğraştığınız saçmalıklardan vazgeçin. Haddinizi bilin... Üniversitedeki meslektaşlarınızın kuyusunu kazmak için harcadığınız vakti akademik gelişiminize harcasaydınız, şu anda dünyanın sayılı iletişim bilimcilerinden biri olabilirdiniz. Edibe Hanım'ın edimlerinin tamamı sizin sıkça dillendirdiğiniz hukuk çerçevesindedir. Sizin ifadeleriniz ise gayri hukuki ve gayri ahlaki bir zorlamayı ifade etmektedir. Ya Edibe Sözen'in neden istifa etmesi gerektiğini ya da derslerden bile feragat edeceğine dair bilgiyi neye dayandırdığınızı açıklayın, ya da artık susun...

degerli bir hoca - 24 Kasim 2006 22:56 Cuma

kesinlikle ünivresiteyi bırakmamalı. öğrencileri olarak dört gözle onu bekliyoruz...
Hocam seni seviyoruz; iyiki varsınız...

melih - 24 Kasim 2006 10:00 Cuma

bazmaz hoca, seve seve üniversiteden de istifa edecek mi demeye getiriyor? çok ayıp hoca???

Atiye - 24 Kasim 2006 08:33 Cuma

Veysel hoca bayağı donanımlı bu konuda belli...

Hocam bu arada nasılsınız?

Veysel Batmaz - 24 Kasim 2006 06:59 Cuma

Yasaya göre öğretim üyeliği devam edebilir. Ancak Yönetim Kurulu'ndan ve Fakülte Kurulu'ndan istifa etmelidir; edecektir; büyük ihtimalle Sayın Rektör tarafından ettirilecektir. Çünkü Sayın Rektör, "Üniversiteye Siyaseti Sokmayacağım" diyen bir Rektörümüzdür.

Veysel Batmaz

Derinden - 24 Kasim 2006 03:25 Cuma

Edibe hocanın 'Üniversitedeki görevime devam edeceğim' diye açıklama yaptığını biliyorum. Veysel hoca acaba Sayın Sözen'e fakültedeki bir emri vakiyi mi seslendiriyor?

Ölüm Meleği - 23 Kasim 2006 23:20 Persembe

Prof. Batmaz haklı...

Üniversiteden de istifa etmeli.

(Bu arada, ben Edibe hocadan sıkılmaya başladım)

Veysel Batmaz - 23 Kasim 2006 22:55 Persembe

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu'ndan da istifa edecek. Derslerden de feragat edecek...

Prof. Dr. Veysel Batmaz

Kaynak: Yorumlar
http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20473

23 Kasım 2006

Doç. Dr. Hikmet Kırık: "EDİBE SÖZEN FAKÜLTE YÖNETİM KURULU'NDAN İSTİFA ETSİN"

İstanbul Üniversitesinde iyi şeyler oluyor.
Daha iyisi olacak. Umudumuzu koruyoruz.

Doç. Dr. Hikmet Kırık

Üniversiteler modern toplumun kurucu, var edici unsurlarından biri. İlk zamanlardakinden biraz farklılaşmış olsa da bu özelliklerini hala koruyorlar Avrupa Birliği’nin 2020 yılı üniversiteler vizyonu bunun açık göstergesi.

Bu durum kendine özgü modernleşme süreci açısından Türkiye ve üniversiteleri, özellikle de İstanbul Üniversitesi bağlamında tam anlamıyla karşılığını bulmaktadır. Üniversiteler ülkemizde de tartışılıyor, bu bir haliyle sağlıklı bir süreçtir, yeter ki tartışmalar AB’nin geleceğe dair vizyonlarında olduğu gibi (buna kişisel olarak katılabilir veya reddedebilirsiniz) günlük kısır çekişmelerden uzak, rasyonel, bilimsel çerçevede ve stratejik vizyon gözetilerek yapılsın.

İstanbul Üniversitesi 10 yıldır kısmen kendi dışında yaşanan gelişmeler (vakıf üniversiteleri ve yeni devlet üniversitelerin kuruluşu), kısmen yanlış yönetim stratejileri dolayısıyla ciddi kan kaybına uğramıştır. Son iki yıllık dönemi ben bu kan kaybının öncelikle durdurularak, sonrasında ise parlak geçmişinde oynadığı rolüne yeniden kavuşmasını sağlayacak olan restorasyon dönemi olarak görme eğilimdeyim. Bunun gerçekleşebilmesi, İstanbul Üniversitesinin Rekötüründen, araştırma görevlisine kadar evrensel akıl ve bilim ışığında oluşturulacak vizyona sahip çıkmasıyla gerçekleştirilebileceğine inanıyorum. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mesut Parlak’ın göreve atandığı ilk günlerde yakın bir dostumun da bulunduğu dar bir arkadaş yemeğinde “Öncelikli hedef ve arzularının İstanbul Üniversitesini dünyanın en saygın üniversitelerinden bir yapmak olduğunu” beyan etmesi ardından bu üne kadar atılan çeşitli adımlar (vizyon belgesinin çıkarılması, AB 6. ve 7. Çerçeve Programlarına gösterilen ilgi ve duyarlılık, Erasmus ve Sokrates Programları çerçevesinde Avrupa üniversiteleri ile geliştirilen ilişkiler, Merkez Kütüphane’nin acil olarak düzeltilmesi gereken durumuna karşılık elektronik veri tabanlarına erişimde kaydedilen gelişmeler bunlardan bir kaçı) Sayın Rektörümüzün vizyonu doğrultusunda atılan umut verici somut adımlar olarak görülmelidir.

Ancak, korkarım üniversitemiz için taşıdığım umudu İletişim Fakültesi açısından taşımamı sağlayacak hiçbir gelişme olmadığı gibi geçmiş dönemin bütün olumsuzluklarını inatla sürdüren bir durumla karşı karşıya olmaya devam ediyoruz. 1984- 1988 yılları arasında öğrencisi olduğum dönemden 11 yıllık yurtdışı tecrübesinin ardından öğretim üyesi olarak büyük bir arzu v heyecanla öğretim üyesi olarak geri döndüğüm 2000 yılından bu yana son 6 yıldır en kötü zamanlarını yaşadığını görüyor ve çok üzülüyorum. Dekan Prof. Dr. Suat Gezgin’in İletişim Formasyonundan gelmemiş olması (aslında Doktorasını özel bir konu olarak gördüğünden açıklamadığı için hangi formasyondan geldiğini de bilemiyoruz) bu alanda akademik performans düşüklüğünün vizyon eksikliğinin bir açıklaması olabilir, ancak keyfi yönetimin veya yanlışlar yapıldığında bunu eleştirenlere karşı hasmane tutumlar. Biz bunları geçmişte dile getirdiğimizde haksızlık yapıyorsunuz deniyordu şimdi Rektörlüğün Soruşturma Komisyonu bunlardan Lüzum-u Mahkeme çıkardı. Haklılığımız kanıtlandı.

Mutlu muyuz? Hayır.
Bu konuda haklı çıkmak hiç istemezdim.
Çünkü benim haklılığım bu ülkenin, ve onun insanlarının zararı anlamına gelecekti.
Üzüldüm.
Daha da vahimi ders alınmadığını, hiç bir şeyin değişmediğini gördükçe üzülmeye devam ediyorum.
Başkaları adına tek yapabileceğim bu, kendi adıma ise 1 yıldır hukuki süreç işlemektedir.

Bu arda Üniversitemiz ve kendi adıma sevindirici bir gelişme de Öğrenciliğimden ve kendisinin genç bir asistan olduğu dönemden bu yana tanıdığım dostum Edibe Sözen’in siyasetteki sıçraması. İktidar partisinde Genel Başkan yardımcılığı önemli bir siyasal görevdir. Kendisini içtenlikle kutluyor, başarılar diliyorum. Umudum o ki hem partisine hem de siyaset ve medya ilişkilerine yeni bir vizyon kazandıracaktır.

Sayın Sözen, böylesi önemli ve etkili bir siyasal göreve getirilikten sonra AA daki görevinden istifa etmekle sağduyulu davranmıştır. Hukuki bir sorun olabilir veya olmayabilir, ben bilmiyorum. Öte yandan özellikle Türkiye’de siyaset ve devlet arasındaki ilişki çok ince çizgilerle belirlenmiş olması dolayısıyla yasal olanın yada pratiğin birbirine geçtiği durumlar da görülebilir. Ancak bu tür, birbirini kesen ilişkilerde öncelikli, olan pozitif hukukun hükümleri veya hakim pratikten çok, etik ve onun normatif boyutudur. Bu tür durumlarda karara mesnet olacak ölçüt iki görev arasında çıkar çatışması olup olmadığıdır. Ayrıntılarına girmek için uygun değil bu yazı o nedenle sadece yargımı ifade etmemi Vistilef okuyucuları hoş karşılamalı: İktidar partisinin genel başkanlığı ile AA Yön. Kur. Üyeliğinde çıkar çatışması vardır. Sonuç olarak istifa sağduyuyla alınmış isabetli bir karardır.

Değerli dostum Sayın Edibe Sözen aynı zamanda İ. Ü. İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu üyesidir. Burada Fakülte Yönetim Kurulu AA yönetim kurulu benzeri bir işleve sahip olması dolayısıyla Sayın Sözen’in bu kuruldan da istifa etmesi aynı gerekçelerle isabetli ve sağduyulu bir davranış olacaktır. Bunda şüphe görmüyorum.

Buna karşın Fakülte Kurul üyeliği fakültelerde öğretim faaliyetine fiilen katkıda bulunuyor olmakla vücut bulduğundan ve bu kurulun görevi tavsiye niteliğinde olduğundan etik açıdan davranış ve uygulamaya bakılması gerekir. Yani kendiliğinden bir çıkar çatışması varsayılamaz.

Öğretim Üyeliği ise eğer hukuki herhangi bir engel yoksa etik açıdan, yani normatif olarak bir bir çıkar çatışması olduğu iddiası kolaylıkla ileri sürülemez. Tersine Bu tür tecrübelerin öğrenciye aktarılması faydalar bile içerebilir. Ancak burada da dikkat dilmesi gereken husus parti politikası mülahazalarıyla hareket etmemektir. Yoksa bir akademisyenin ne siyasal görüşünün olmaması ne de bunu derslerinde ifade etmesi eleştirilebilir. Siyasal tercihi olma veya olmama ile bunu derslerinde dile getirip getirmeme tamamen kişisel bir tutumdur.
Önemli olan derslerde evrensel akıl ve bilimin gereği olan nesnelliğin dışına taşmadan optimum dengeyi sağlamaktır.

Doç. Dr. Hikmet Kırık

PROF. DR. ERHAN GÜZEL YENİ REKTÖR YARDIMCIMIZ... KUTLUYORUZ...

Prof. Dr. Melih BOYDAK hocamızın Rektör Yardımcılığından ayrılmasının ardından, Sevgili Rektörümüz Prof. Dr. Mesut PARLAK hocamız, Dekan Prof. Dr. Erhan GÜZEL'i Rektör Yardımcısı olarak atamış bulunuyor. Kendisine görevinde başarılar diliyoruz. Sevgili Prof. Dr. Erhan GÜZEL'in İletişim Fakültesi ile de yakın ilişkisi var. İletişim Fakültesi'nde olanları ayrıntısı ile biliyor: Prof. Dr. Suat Gezgin için, yargılanması talebiyle, LÜZUM-U MAHKEME kararı veren Rektörlüğe sunulan Soruşturma Fezlekesi yazarlarından ve Komisyon üyelerinden biriydi Sayın Hocamız... İletişim Fakültesi bundan sonra ona emanet...

22 Kasım 2006

EDİBE SÖZEN TEPKİLERE DİRENEMİYOR

Prof. Sözen, Medya'dan sorumlu AKP Genel Başkan Yrd. görevine getirildikten hemen sonra yaptığı açıklamada, ilk kez Superpoligon'un gündeme getirdiği tartışmaya da nokta koyarak, yapılacak ilk AA Yönetim Kurulu Toplantısı'nda istafa dilekçeseni sunacağını kaydetti.

İstanbul Üniversitesi'ndeki öğretim üyeliği görevine ise devam edeceğini anlatan Sözen, genel merkezdeki görevinden ötürü Ankara'ya yerleşeceğini ancak sık sık İstanbul'a gideceğini söyledi.

Vistilef Uyarıyor: AA'dan ayrılan Sözen'in, İletişim Fakültesi Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu'ndan da ayrılması gerekli. Akademik "etik ve gelenek" bunu gerektirir...

21 Kasım 2006

AKP'NİN MEDYA İLİŞKİLERİ FAKÜLTEDEN Mİ YÖNETİLECEK?

Edibe Sözen, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı oldu

AK Parti MKYK toplantısında, Merkez Yürütme Kurulu üyeleri atandı. Tanıtım ve medyadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin yerine Edibe Sözen getirildi.

Vistilef'in Notu: Prof. Dr. Edibe Sözen'in Fakülteyi bir siyaset meydanı haline getirmeden, hemen ve derhal Fakülte Yönetim ve Fakülte Kurulu'ndan istifa etmesi ve derslerinden feragat etmesi gerekmektedir. Burası Medyanın ve AKP'nin siyaset meydanı değildir...

15 Kasım 2006

DEKANLAR KENDİ MESLEKLERİNİN ETİĞİNİ HATIRLIYORLAR MI?

Vistilef'in Notu: "İletişim Fakültesi Dekanları Yürütme Kurulu" diye bir organı ilk defa duyuyoruz. Şu anda İletişim Fakültesi dekanlarının çoğunu da tanıyoruz. Bunların bir kısmı kendi yöneticilik ve akademisyenlik meslek etiğini unutmuş durumdalar. Dekanlık ve akademisyenlik meslek etiği "martaval atmak" değildir. Verecekleri kararları, kendi fakültelerindeki öğretim üyeleri ile tartışmaları, fakültelerinin yönetim kurullarından geçirmeleri gerekir. Aşağıdaki bildiriyi, inanıyoruz ki, herhangi bir iletişim fakültesinin herhangi bir öğretim üyesi yayınlamadan önce duymadı. Ayrıca, Dekanlar sadece etiği değil yasayı da unutmamalıdırlar... Adını ilk defa duyduğumuz "İletişim Fakültesi Dekanları Yürütme Kurulu" sanıyoruz ki, meslek etiğini unutmuş dekanları ilk önce yürütecek...

İşte bu "yürüten" kurulun basın bildirisi (sözümüz tüm dekanlara değil; sadece bazı dekanlara ancak bu bildiri sanıyoruz ki 28 tane dekanı temsil ediyor. Bizim dekanı da temsil ediyor mu; bilemiyoruz. Etik, bu gibi ,neredeyse tüm fakülteleri bağlayan bildirileri öğretim üyeleri ile paylaşmaktır.):

‘Haberciler Mesleğin Etiğini Unutmuş Durumda’

İletişim Fakültesi Dekanları medyayı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdı: Asıl görev bilgilendirmek. Habercilik unutulmuş durumda. Okur/izleyici yurttaş değil, müşteri/tüketici olarak algılanıyor. İlkelerin gözardı edilmesi mesleğe güveni zedeliyor.

BİANET - İletişim Fakülteleri Dekanları Yürütme Kurulu, yaygın kitle iletişim organlarına gönderdiği çağrı metninde, Habercilik kurallarının ve meslek ilkelerinin gözardı edilmesinin yaygınlaştığını, bu durumun iletişim alanında yetiştirilmeye çalışılan yeni kuşakları da olumsuz etkilediğini belirtti; "kitle iletişim araçlarını sorumluluklarını yerine getirmeye" çağırdı.


"Bu çağrımız mesleğe yeni başlamış bir iletişimciden, en deneyimli gazeteciye kadar herkesedir. Habercilik kurallarına ve meslek ilkelerine gösterilecek saygı, demokrasiye saygı demektir."

İletişim Dekanları: Kitle iletişim araçlarının asıl görevi kamuoyunu bilgilendirmek; [Vistilef'in Notu: Dekanların da asıl görevi medyaya bir şeyler öğretmek değil, öğrencilerine bir şeyler öğretmektir.]

"Kitle iletişim araçlarının asıl görevi kamuoyunu bilgilendirmek, olan bitenden haberdar etmektir. Bu gerçek evrensel olarak kabul gördüğü için çağdaş demokrasilerde kitle iletişim araçları saygı görürler ve bu konumlarına uygun sorumluluk taşımaları beklenir" diye başlayan çağrı metninde, şu saptamalar yer alıyor.
Habercilik unutulmuş gibi: "Türkiye'de kitle iletişim araçlarının yöneticilerinin toplumsal sorumluluklarını gözardı etme eğilimi giderek güçleniyor. Bazı yayın organlarında habercilik unutulmuş gibi." [Vistilef'in Notu: İletişim Fakültelerinin dekanlarının bir kısmı yasal sorumluluklarını gözardı etme eğiliminde ve girişimindedirler. Bazı fakültelerin dekanların bölüm başkanı olduğu bölümlerinde, eğitim ve öğrenim unutulmuş gibidir.]

Basmakalıp habercilik anlayışı: "Halkı yakından ilgilendiren pek çok önemli sorun, gazetelerden ve haber bültenlerinden dışlanmış, yurttaşların daha fazla bilgilenmeye gereksinim duyduğu önemli konular ihmal edilmeye başlandı. Toplumun geleceğini belirleyen uluslararası gelişmeler konusunda bile doğru, güvenilir ve bilgilendirici haber alınması neredeyse olanaksız hale geldi. Basmakalıp, yüzeysel ve duygulara seslenen bir habercilik anlayışı geleceğimizi tehlikeye sokar nitelik alıyor." [Vistilef'in Notu: İletişim Fakültelerinde, basmakalıp, yüzeysel meslek bilgilerinden başka bir şeyin öğretilmediği bölümler vardır.]

Sorumlu haberciliğin yerini sorunlu habercilik aldı: "Kitle iletişim araçlarımız haber adı altında, plaj manzaralarını, ünlülerin özel yaşam görüntülerini magazin programlarından ana haber bültenlerine taşıyorlar. Çığırtkanlık inanılmaz boyutlara ulaştı, haber sunma üslupları değişti, sürekli tekrar edilen sahnelerin yer aldığı, suç, şiddet ve cinselliğin sömürüldüğü bir habercilik üslubu geliştirildi. Sorumlu haberciliğin yerini sorunlu habercilik aldı." [Vistilef'in Notu: Sorumlu dekanların yerini sorunlu dekanlar aldı. Bu yürütme kurulu ilk önce bu sorunlu dekanları yürütsün]

Medya yurttaş değil, müşteri/tüketici olarak algılıyor: "Gazete okurları ve televizyon izleyicileri bilgilendirilmesi gereken yurttaşlar değil, sadece müşteri/tüketici olarak algılanıyor, tiraj ve izlenme oranı kaygısı gerçek, doğru, tarafsız haber verme anlayışını ortadan kaldırıyor. Kitle iletişim araçları bilgilendirici, aydınlatıcı habercilik yapmıyor." [Vistilef'in Notu: İletişim Öğrencisi, mesleğe yetiştirilecek müşteri değildir. Dördüncü kuvveti oluşturacak yurttaştır.]

İlkelerin gözardı edilmesi, mesleğe güveni zedeliyor: "Habercilik kurallarının ve meslek ilkelerinin gözardı edilmesi iletişim mesleğine duyulan güveni ve saygıyı yok edecek boyutlara ulaşıyor. Bu durum iletişim alanında yetiştirilmeye çalışılan yeni kuşakları da olumsuz yönde etkiliyor. İletişim mesleğinin iyi yetişmiş, bilgi ve beceri düzeyi yüksek insanlar tarafından değil, bilgisizliği, düzeysizliği ön planda tutan anlayışla yürütüldüğü yargısına kapılıyor. Bu gençlerin yetişmesini tehlikeye atan bir durumdur." [Vistilef'in Notu: Evet, bazı dekanların durumu gençlerin yetişmesini tehlikeye atan bir durumdur.]

28 İletişim Fakültesi'nin dekanlarının belirlediği yürütme kurulunu, Gazi Üniversitesi'nden Korkmaz Alemdar, Kocaeli Üniversitesi'nden Hülya Yengin, Mersin Üniversitesi'nden Selim Aksöyek, Manas Üniversitesi'nden Belma Akşit ve Fırat Üniversitesi'nden Asaf Varol oluşturuyor.
[Vistilef'in Notu: Acaba bizi de bizim haberimiz olmadan temsil ediyor mu bu yürütücüler?]

14 Kasım 2006

EDİBE SÖZEN TARTIŞMASI BÜYÜYOR....

ÖĞRENCİLERİN GÖRÜŞLERİ:

bağımsız - 14 Kasim 2006 18:06 Sali
"ben daha Prof.Dr. Edibe Sözen den ders almamış bir iletişim fakültesi öğrencisi olarak şimdiden bir soğukluk duymaya başladım. Şayet bu şekilde devam ettiği takdirde de okulumuzda ders vermemesini istiyorum. Bence Sayın Rektörümüz Mesut Parlak bu konuyu bir incelemeli ve girdiğim günden beri çok açık şekilde siyasetin, kavganın uzağında olan iletişim fakültesinin bu çizgisini korumasına yardımcı olmalıdır." (http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20337 )

SP'ye katılıyorum - 13 Kasim 2006 16:51 Pazartesi
Ben de Edibe hocanın öğrencisiyim. Kendisini benim kadar seven olmaz. Ama AA bugüne kadar tarasıf ve bağımsız haber ajansı olma özelliğiyle hep ön plana çıkmıştır. Böyle bir durumda Edibe Hoca'nın bu kurumun yönetiminde olduğu halde bir siyasi partinin yönetiminde olması AA'nın bağımsızlığına gölge düşürecektir. AA'dan çok bu durumda Edibe Hoca'nın kimliği zarar görecektir. O zaman AA yönetimine TBMM'deki her partiden bir yönetim kurulu üyesi atansın. http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20331 )

Bir Öğrencisi - 15 Kasim 2006 01:16 Çarsamba
"Bence hocamızı, bu üç görevine ilaveten bir de iletişim fakültesine dekan yapalım. Sonuç ne olur? "Mantar Kamuoyu", mantar fakülteye dönüşür! http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20337

sarıkırmızı -
"bende eski öğrencisiyim. itismekten, kadın cekismesinden baska bir sey yaptıklarını -o ekibin tamamının - gormedim. Yorumların hicbirine katılmıyorum. bu kadar da siyasetin icinde olunmaz ki. Hocaysan hoca olacaksın. Once o zavallı iletisim bolumune ve ogrencilerine zaman ayırsalar iyi ederler bence. Hala kurtulduguma sukrediyorum
http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20337


DİĞER HABER ve YORUMLAR İÇİN TIKLAYIN:
http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20337
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=7311
http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=20331

11 Kasım 2006

ÜNİVERSİTEYE SİYASET SOKMAYACAĞIZ

PROF. DR. EDİBE SÖZEN AKP MERKEZ KOMİTESİ’NE GİRDİ.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden ve Yönetim Kurulu üyesi, CHP Milletvekili Prof. Dr. Nurettin Sözen’in yeğeni, Prof. Dr. Edibe Sözen, bugün AKP’nin 2. Olağan Kurultay’ında, AKP’nin yöneticilerinden biri oldu ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na seçildi...

Desteklerimizle göreve başladığından bu yana Sevgili Rektörümüz, bizim de her kelimesine katıldığımız şu kararını herkese duyuruyordu: “Üniversite siyaset meydanı değildir. Üniversiteye siyaseti sokmayacağım.” Bu doğru tahlil ve karar, bakalım İletişim Fakültesi’ndeki bu yeni gelişmede ne rol oynayacak? Bugüne kadar AKP’yi zaman zaman eleştiren ve AKP’ye mesafe koyan Prof. Dr. Edibe Sözen, bakalım, Fakültedeki bugüne kadar yaptıklarını, bir AKP yöneticsi olarak nasıl devam ettirecek?

Üniversite, siyasetin çok tehlikeli olduğu, özellikle gençlerin kolayca tahrik olarak ve provakasyona gelerek yanlışlar yapabileceği bir ortamdır. Herkesin siyasi, ideolojik görüşü ve bir diğerinden farklı yaklaşımı doğal ki vardır. Ancak, siyaset, üniversite içinde, politik bir parti ile doğrudan ilişkili olarak yapılamaz. Geçmişte bu tür yanlışlıklar yapılmış ve ne yazık ki Türkiye acı olaylar yaşamıştır. Hâttâ, İ.Ü. İktisat Fakültesi yardımcı doçentlerinden Dr. Ufuk Uras ÖDP Genel Başkanı olarak, devletten her ay para almıştır. Başka örnekler de vardır. Bu durumu o zaman da şiddetle kınamış bulunuyoruz. Bu tür ilişkilerin, partilere katacağı bazı ek değerler olabilir ancak üniversiteyi siyaset arenası yaparak, bunu oy ve ideolojik platforma dönüştürmek, üniversite gibi herkesin ve milletin malı olan kamusal bir yerde iflas edecektir. Bir devlet memuru olarak, politik bir partinin üyesi olmak makul karşılanabilir; ancak partilerde yönetici olmak, üniversiteye siyaseti sokacaktır. Üniversite herhangi bir devlet memurluğu değildir. Uzun dönemde, Üniversite öğretim üyeliği ile aynı zamanda patilere üye ve partilerde yönetici olmanın yolu kapanmalıdır. Üniversitelerde çalışanlar, parti yöneticiliğinden ya da üniversitedeki görevlerinden birini seçmek zorunda olmalıdır. Bunun şu anda yasal bir yaptırımı olmamasına rağmen, siyaseti üniversiteye bulaştırmanın bu yolu kapanmalıdır.
Zaten yasalarımız siyasete girecek devlet memurlarına, seçilmemeleri durumunda tekrar memuriyetlerine dönebilme yolunu da açık tutarak, istifa zorunluluğu getirmiştir. Bunun nedeni, doğrudan siyaseti bir siyasetçi olarak yapanlara devlet memurluğunda çalışma imkânı vermemek ve devleti siyasallaştırmamak içindir. Parti yöneticiliği de doğrudan siyasetçi olmak demektir. Siyasetçi ile devlet memurluğunu birleştirmiş ülkeler vardır. Eski kömünist ülkelerde, milletvekili olanlar, memuriyetlerine devam ederlerdi. Ancak orada Parti ile Devlet eşitti. Bu Türkiye’de değildir ve siyaset eğer kirleniyorsa, işte bir nedeni de, üniversiteyi ve devlet memuriyetini siyasete sokmakla kirleniyordur. Diğer nedeni ise, siyasetçilerle medyacıların aynı kaba tükürmeleridir.

Derslerde ve üniversite ile ilgili çalışmalarda her türlü siyasal ideoloji ve teori öğretilebilir, öğrenilebilir ve öğrenilmelidir. Ancak bu, şeffaf olmalı ve her görüşe eşit olarak açık tutulmalıdır.

Önerimiz:

(1) Politik partilerde yöneticilik yapan öğretim üyelerine, partide yöneticilikleri sürdüğü sürece ücretsiz izin verilmesi sağlanmalıdır ki üniversite ile ilişkileri kesilsin.
(2) Politik partilere üye olan öğretim üyelerine ise ders verme imkânı tanınmayarak, sadece araştırma, vs. ile ilgili işlerle çalışması sağlanmalıdır.

Şimdilik, yasalarımız çerçevesinde, üniversiteden siyaseti kovmanın yolu ancak bu tür palyatif tedbirlerle olacaktır.

ÜNİVERSİTE HUKUK ve BİLİM YERİDİR...
TARTIŞMA, OLUŞTURMA, AYDINLATMA YERİDİR...
ÜNİVERSİTEYE SİYASETİ SOKMAYACAĞIZ....
BU KONUDA REKTÖRÜMÜZÜ DESTEKLİYORUZ....

01 Kasım 2006

1 ARALIK’TAN TAVİZ YOK

Vistilef’te yayınlanan bir öğrenci arkadaşımızın mektubunda adımın geçmesi vesilesi ile Dekanlık konusundaki görüşlerimi İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi kamusuna sunuyorum.
Şu andaki Dekan, iki dönem Dekanlık yapmış ve yorulmuş bir arkadaşımızdır.

1 Aralık’ta süresi dolacaktır. Ancak bazı yanıltmalarla, süresinin Rektörlük kayıtlarında 9 Ocak 2007’de, bazı söylentilere göre ise de 28 Şubat 2007’de dolacağı tezvirat olarak söylene gelmektedir. İki tarih de yanlıştır. Suat’ın ikinci dönem Dekanlık süresi 1 Aralık 2006’da dolmaktadır. İkinci dönemdeki tayin günü ne olursa olsun, bu böyledir çünkü Kemal Alemdaroğlu tarafından Kanuna karşı hile yapılarak, Suat arkadaşımızın, ikinci kez Dekanlığa tayin edilene kadar Vekil olarak çalıştırılmış olma olasılığı vardır. Bu ise Kanuna açıkça karşı gelmektir: Yasalarımıza göre, “Asil, Vekil olarak göreve devam edemez.” Bu süre zarfında attığı her imza, yaptığı her idari işlem ve eylem hukuksal olarak sakattır ve kadüktür.

Yorgunluğuna gelince, göstergeleri çoktur:

Bu arkadaşımız çok yorulmuştur, dinlenmeye ihtiyacı vardır çünkü:

1) Fakülte’nin Internet sitesi “Allahlık” bir haldedir. Bir iletişim fakültesine yakışmayacak bir durumdadır. Uyarılarımıza rağmen bu sitenin böyle işlevsiz ve yanlış adlandırmalarla kalması yorgunluğa delalettir.


2) Gazetecilik Bölümü ders programı çok kötüdür. Prof. Dr. Nurdoğan Rigel Hocamız bu konuda müştekidir. Kendisine Amerika’dan Internet yolu ile ulaşılabilir ve en yeni müfradat programları edinilebilirdi. Yeni ve güzel ve diğer bölümlerle uyum içinde bir program hazırlama fırsatı varken, daha kötüsünü hazırlamak yorgunluğa delalettir.

3) Fakülte’nin bilimsel yayın organı İletişim Fakültesi Dergisi, Doçentlik Jürisine giren profesörler tarafından “hakemsiz dergi” olarak nitelendirilmekte ve puan verilmemektedir. Bu dergide istediğine yer vermek, istemediğinin yazılarını yayınlamamak, ve Fakültemize yaraşır hakemli bir bilimsel dergi yayınlayamamak yorgunluğa delalettir. Bu konuda kişisel görüşlerimi, Medya Popüler Kültürü Gizler adlı kitabımın son makalesinde bulabilirsiniz.

4) Rektörlük tarafından hakkında “Lüzum-u Mahkeme” kararı verilmiş olan bir kişi yorgun demektir ve yorulacak demektir.
5) Fakültelerin en önemli zenginliği öğrencilerdir. Bir Fakülteyi, öğretim üyesi değil, öğrencinin ilgisi ve bilgisi Fakülte yapar. Fakülte “beceri” demektir. Öğrenciye kendi Dekanlık hayalleri uğruna ikiye, üçe bölmek; kişisel emellere alet etmek, huzursuzluk yaratmaktır. Öğrenci arkadaşımızın anlattıkları doğruysa, bu da Lüzum-u Mahkemeliktir.


6) Fakülte beceri demekse, fakültelerdeki öğretim üyeleri becerilerini nerelerde edindiklerini belli olan diplomalarıyla, yayınları ile ve ders anlatmaları ile ispat ederler. Fakültemizde, kimin nereden mezun olduğuna dair sağlam bir arşiv bulunmamaktadır. Bu da yorgunluğa delalettir.

7) Kendinden önceki Fakülte yöneticilerine, “Bizanslı”, “malum çetenin adamı,” “işbilir” ve yanında çalışan elamanlara, “deli”, “toplumsal olarak uyumsuz,” “öğrenci ile karşılıklı gelmesi paranoyaklığı açısından sakıncalı” demek, yorgunluğa delalettir. Ve en önemlisi de “deli” dediği elemanları hiç sormadan, danışmadan profesörlere asistan olarak tayin etmek iyice yorgunluğa delalettir.

8) Fakültemizin, Prof. Dr. Nükhet Güz’ün Dekanlık döneminde medya sektörü ile olan ilişkisi tamdı. Benim düşman yetiştirdiğim medya ile bu güzel ilişkiler maalesef son altı yılda iyice bozulmuştur. Örneğin, bu yıl Fakülte Açılış törenine sadece iki genç muhabir katılmıştır. Medyayla dost olduğunu söyleyip bir yığın işsiz medya mensubuna okulumuzda güya ders verdirtmesine rağmen, medya ile ilişkileri giderek erezyona uğrayan bir Dekan artık yorulmuş sayılmalıdır ve medya ile Fakültemizin, bir üniversiter kuruma yaraşır ilişkiler kurması gerekmektedir.

9) Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Sayın Prof. Dr. Ahmet Gökşen’in bile hayretle karşıladığı, bir öğretim üyesi olarak 50 tane master ve doktora danışmanlığını üstlenmiş olmak insanı yorar. Zaten bu danışmanlıkları da geçtiğimiz yıl yorgunluğundan olsa gerek bırakmış olmak bizatihi yorgunluğa delalettir.

10) Rektörleri, rektörlük seçimleri sırasında, seçim konuşması yapmak üzere geldikleri Fakülteye sokmamak, konuşmasını engellemek ve Rektör olacak Sayın hocalarımızı, 60 kişilik öğretim elemanının bulunduğu bir Fakültede, sadece 6 kişinin dinlemesine sebebiyet vermek, yorgunluğa delalettir.

Bütün bunların sonucu göstermektedir ki, Suat yorulmuştur. Bu Fakülte’de Suat’tan çok daha iyi Dekanlık yapacak en az iki hocamız vardır: Prof. Dr. Nurdoğan Rigel ve Prof. Dr. Edibe Sözen. Bu iki arkadaşımızın da, artık ellerini taşın altına sokma zamanı gelmiştir.

Suat’ı iki dönemi boyunca destekledim. İlk dönemi Dekanlık seçimlerinde, Prof. Dr. Edibe Sözen’e karşı aday olduğunda benim oyumla seçilmişti. O seçimde, Suat Gezgin 7; Edibe Sözen 6 oy almıştı ve ben de oyumu Suat’a vermiştim. Zaten Dekanlık seçimi yapmak, kanaat yoklaması adı altında da olsa yasaya aykırıdır. Danıştay’ın “Yasa’da yer almamıştır” diyerek iptal ettiği bir çok idari işlem ve eylem vardır.

İkinci dönemde ise, Kemal Alemdaroğlu tarafından dolaylı olarak, bana yapılan Dekanlık teklifini kabul etmeyerek, Kemal Alemdaroğlu’na yazdığım bir mektupta Suat’ı desteklediğimi ve onun Dekan olmasını istediğimi belirtmiştim. Alemdaroğlu da, bu kez yasaya uyarak, Dekanlık seçimi yapmadan Suat’ı Dekan tayin etmiş ve YÖK de onaylamıştı. Aynı zamanda Edibe Sözen hocamız da, Prof. Dr. Nurettin Sözen’e aynı talebi iletmişti.

Ama artık Suat’ı desteklemiyorum. Yorulmuştur. Yerine, bu Fakülteye ve İstanbul Üniversitesine yakışır Dekanlık yapabilecek bir çok arkadaşımız arasından en uygununu, Fakültemize huzuru getiren Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mesut Parlak hocamız tayin edecektir. Yeni Dekanla da, bütün bilgi ve becerilerimi kullanarak, bir Senatör ve Bölüm Başkanı olarak çalışacağım…

1 Aralık öncesi istifa ise, devr-i sabık yaratmayacaktır.

Sevgilerimle,


Prof. Dr. Veysel Batmaz
Senatör