Add to Flipboard Magazine.

29 Nisan 2006

http://vistilefhaber.blogspot.com/ u tıklamadan güne başlamayın....

http://vistilefhaber.blogspot.com/

YARIŞMALAR.... YARIŞMALAR....
ÖĞRENCİLER İÇİN "3" YARIŞMA....

1. ÖĞRENCİ REKLAM YARIŞMASI
2. ÖĞRENCİ AMBALAJ TASARIMI YARIŞMASI
3. ÖĞRENCİ DİJİTAL FİLM YARIŞMASI

http://vistilefhaber.blogspot.com/

25 Nisan 2006

MEĞERSE DEKAN SUAT GEZGİN DE, DEKAN AA1 GİBİ DÜŞÜNÜYORMUŞ...!!!!


SUAT GEZGİN: "İLETİŞİM FAKÜLTELERİ GEREKSİZ, GAZETECİLİK ENSTİTÜLERİ KURULSUN.."

Bir Dakan düşünün, dekanlık yaptığı fakültelerin gereksiz olduğunu söylüyor; kapatılıp yerlerine gazetecilik enstitülerinin açılmasını talep ediyor. "Türkiye'de bunu yapmalıyız, ben katıldığım tüm panellerde bunu dile getiriyorum" diyor... Dile getirmekle de yetinmiyor, ne ilgisi varsa, Devlet Bakanı Beşir Atalay'a da yazılı olarak verdiğini söylüyor... Bahanesi de öğrenci fazlalığı... ve Avrupa'da da böyle yapıldığı... Her ikisi de yanlış: Birinci yanlış: Dersleri bölerek, zaten fazla olan öğretim elemanlarını motive edip, fazlalaştırarak, iyi eğitim verilebilir. Bu sadece iletişim fakültelerinde değil TIP fakültelerinde de geçerlidir. İkinci yanlış: "Avrupa'da da öyle" yapılmıyor: 3 yıllık 4 yıllık iletişim fakülteleri tüm Avrupa ve Amerika'da vızır vızır öğrenci yetiştiriyor medya sektörlerine...
Bugün, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi halihazırdaki öğretim elemanı kadrosu ile tam 5000 bin öğrenciye kaliteli eğitim verebilir. Medyaya, medyayı bilen ve onu iyi yönetebilecek mezunlar yetiştirebilir. Bunun yapılmaması; aksine, Dekan tarafından iletişim fakültelerinin kapatılması önerisi, acizlikten başka bir şey değildir. Bugün İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim elemanlarına ayda net 120.000 civarında YTL ödeniyor devletin kesesinden. Belki daha da fazla... Öğrenim gören öğrenci sayısı ise 1500 bile değil. Dekan Suat Gezgin'in argumanı sadece yanlışlardan ibaret değil, temelsiz de: Tamam, Gazetecilik Enstitüleri açılsın açılmasına da, televizyoncuları kim yetiştirecek? Internetçiler nereden yetişecek? Reklamcılar nerede öğrenim görecek? Halkla İlişkiler nerede bilimsel tarzda okutulacak? Suat Gezgin'in isteğinin AA1'in "Gazetecilik bölümleri kapatılsın" talebinden farklı tarafı yok... Bunu okuduğumuzda sizin gibi biz de şaşırdık. Bir Dekan'ın kendi fakülteleri yerine başka bir eğitim kurumu önermesine karşı çıkıyoruz. Bu tavrı kınıyoruz.
İletişim Fakülteleri, bugün iyi yönetilmiyor. Medya ile ilişkiler doğru kurulamıyor. Ahbap-çavuş ilişkileri içindeki Medyadan devşirilmiş abuk sabuk adamlarla dolu öğretim elemanları kadrosu... Duvarcı ustalarına iş yaratmaktan başka bir işlevi yok bu fakültelerin. Fakültelerde, adam kayırarak, husumet duyarak, becerikli öğretim elemanları sindiriliyor. Öğrencilerin bu konuları iyi bilmesi gerekli. "İletişim Fakülteleri gereksiz mi?" yazı dizimize devam edeceğiz...
Acizlikle yönetememek, ancak "iletişim fakülteleri kapatılsın, yerine gazetecilik ensititüleri açılsın, meslek yüksek okulları açılsın" gibi, arkaik, geçmişte kalmış ve tüm medya sektörünü içermeyen temelsiz önerilere dönüşüyor.
Bu fakültelerde çalışan öğretim elamanlarının ve öğrenim gören öğrencilerin duyarlılığı, bu abuk sabuk saçmalamalara cevap verecektir ve iletişim fakülteleri, medyada doğru yapan, etik olan, ulusal çıkarları ve Anayasal ilke ve özgürlükleri savunan elmanlar yetiştirmeye devam edecektir. Fakülteler kapatılsın diyen ve duvar örmekten başka iş yapmayan Dekanlar istemiyoruz... (Yukarıdaki fotoğrafı tıklıyoarak büyültebilir ve Suat Gezgin'in, Mart 2006'da, Akademi İletişim dergisinin -- yıl 1, sayı 4-- "İletişim Fakülteleri Gereksiz mi?" konulu soruşturmaya verdiği cevapları okuyabilirsiniz.)

DEKANLAR DUT YEMİŞ BÜLBÜL; DUVAR TAMİRATINDALAR....

..... İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİ SAVUNANLAR DA VAR...

DERYA DENİZ KIRICI / ANKARA

İLETİŞİM FAKÜLTELERİ FABRİKA MI?.. 24.04.2006

“İletişim Fakültesi mezunu arkadaşların çoğu doğru dürüst haber yazmasını bilmiyor.” İletişim Fakülteleri fabrikasyon gazeteci yetiştiriyor ya, üretilen mallar sürekli defolu çıkıyormuş. Bu “fabrikalardan” yetişmeyip de medyada “bir yerlere gelmişler”in damardan çakan klişelerinden biri bu. Gazetecilik etiği söz konusu olduğunda ya da birisinin başarı öyküsü anlatılırken, söz konusu kişi eğer İletişim Fakültesi mezunu değilse, nedense kendini iletişim mezunlarına karşı bir savunma ihtiyacında hisseder ve hemen sözü bi şekilde bu okul mezunlarına getirerek, bu okuldan mezun olanların, “haber bile yazamadığı”nı iddia eder. Değerlendirmeyi neye göre yapıyor, baz aldığı nokta ne, belli olmadığı halde başlar sallamaya.. “Bize her gün bilmem ne kadar bu okul öğrencisi gelir ama haber yazmayı beceremez” Kendisi allame-i cihan ya, dört yıl bu okullara gidip dirsek çürüterek “vakit öldürmek” yerine, liseyi bitirir bitirmez atmış kapağı bir basın kuruluşuna, düşe kalka el yordamıyla bir şeyler öğrenmiş. Ardından öyle işler becermiş ki, bu okul mezunları dururken kendisi medyada “bir yerlere” gelmiş. Sonra başlamış “başarı öyküsünü” anlatırken, kendi klanının bildik klişesini, on yüz milyonuncu kez tekrar etmeye: “İletişim fakülteleri ne öğretiyor ki?..” Okulların insanı sadece yönlendirdiğinden habersiz, iletişim fakültelerini ön taraftan hammadde verip arka taraftan mamul ürün çıkaran bir fabrika gibi gördüğünden, sağındaki solundaki “defolu ürünlere” bakıp, kusuru ürünün hammaddesinde değil de fabrikada arıyor. Oysa bu okullar onun mantalitesi doğrultusunda üretim yapan fabrika bile olsalar, arada sırada çapaklı, delik, ayarı kayık, hatalı ürünler üretmemesi imkansız. Nasılsa işkembeden salladıkları bu iddialarını değerlendirecek bir merci de yok, at atabildiğin kadar. Elin ağzı gibi benim ağzımda torba değil ya biraz da ben sallayım. “Hukuk Fakültesi mezunlarının çoğu, yasalardan bi haber”. Ya da “Tıp fakültesi mezunlarının çoğu bademcik ameliyatı bile yapamıyor” veya “Eczacılık mezunları aspirinden başka ilaç tanımıyor”. Hadi daha da abartayım; “Ekonomi fakültesi mezunları dört işlem dahi yapamıyor...” Nasılsa dilimin kemiği yok... Anlatıyor... “İdealim gazeteci olmaktı. Bu yüzden liseyi bitirir bitirmez, hemen bir basın kuruluşunda işe başladım” Eee?.. Yani, Allah vergisi yeteneği bol olduğundan ve bu yeteneği nereye süreceğini bilemediğinden gazeteci olmak için üniversiteye bile gerek görmemiş. Sonra?.. Sonra, gazetecilik idealiymiş, ama liseden sonra medyada çalıştığı halde, başka fakülteye gitmiş. Yani kendisi de aslında mezun olduğun okulun onu yönlendirdiği branşta dikiş tutturamamış. Fakat bu gerçeği bilerek ıskalayıp, başka alandaki başarısını, İletişim Fakültesi mezunlarının başarısızlığı üzerine oturtmuş. Her ne kadar, “İletişim Fakültesi’ne değil de bilmem ne fakültesine gittim” diyerek, satırın altına “gitmeye gerek görmedim” ifadesini zulalamış, ama bana göre asıl gerekçe puanı yetmemiş. Okullar insanı ancak ve ancak yönlendirir. Yeteneğiniz varsa çeşitli bilgilerle donatılarak okulunuzun sizi yönlendirdiği branşta başarılı olursunuz. Ama yeteneğiniz yoksa 5 yıldızlı fakülte de bitirseniz, yönlendirildiğiniz alanda başarılı olmanız, Mısır’a peygamber olmaktan daha zordur. Hukuk fakültesi mezunu, diplomayı kaptığı gibi dört başı mamur avukat mı oluyor? Hayır. Aksine uzun bir dönem avukatlık stajı yapması gerekiyor. Tıp fakültesi öğrencisi mezun olur olmaz beyin ameliyatlarına mı giriyor? Hayır. Uzman olacağı alanda uzun bir eğitim daha alması gerekiyor. E, İletişim Fakültesi mezunları da diğer tüm fakülte mezunları gibi staj yaptıktan sonra mesleğinin inceliklerini kavrıyor. Bunda eleştirecek ya da yadırganacak ne var? Aslında bu durumun yadırganacak bir tarafı olmadığının herkes farkında. Ancak, İletişim Fakülteleri mezunları ortalıkta işsiz dolaşırken, başka okul mezunlarının medyanın çeşitli kademelerinde çalışmalarına olan tepkilerin giderek dillendirilmeye başlanmasından rahatsız olanlar var. O nedenle kendi “acaip ve haksız” durumlarını kamuoyunda ve –kaldıysa- vicdanlarında legalleştirerek, pozisyonlarına ayar çekmek için bu gerekçeye sığınıyorlar. Kim ne derse desin, İletişim Fakültesi mezunlarının medyanın çeşitli kademelerine gelmesi bir süre sonra kaçınılmaz olacak. En fazla bir jenerasyon sonra medyanın büyük bir kesiminde bu okul mezunları görev alacak. O nedenle şimdilerde liselerde okuyup da gazetecilik hayalleri kuran gençlere seslenmek isterim. Eğer gerçekten gazeteci, yapımcı, yönetmen vb olmak istiyorsanız, size bu konuda teorik eğitimi verecek bu okulları tercih edin. Çünkü, bu “alaylılar”ın medyada “dinazor” rolüne yatay geçiş yapmalarına artık ramak kaldı...

Derya Deniz Kırıcı E Mail: deryakirici@ttnet.net.tr

YORUM: Re: İLETİŞİM FAKÜLTELERİ FABRİKA MI?.. ()25.04.2006
Gönderen: ayşe canpolat
E Mail: postmedya@mynet.com

Yorumu: Kaleminize sağlık Derya Hanım. TRT'de de durum yazdığınız gibi. İletişim Fakültesi mezunu olmayan çoğu yapımcı, iletişim fakültesi mezunu olmayı neredeyse suç ilan edecek. Kırk yılda bir yeteneksiz bir İLEF'li görünce hemen arkasından başlıyorlar dedikoduya.Oysa İLEF mezunları başka eksiklikleri olsa bile, kesinlikle diğer muhabir ve yapımcılardan daha çok meslek ilkelerinden haberdarlar, daha fazla yayıncılık sorumluluğu taşıyorlar, dünyayla daha fazla ilgililer.Okulunu birincilikle bitirmiş pırıl pırıl İLEF mezunu gençler dururken, farklı okullardan mezun olmuş, bürokrat ya da siyasilerin yeteneksiz çocukları dolduruluyor TRT'ye. En iyi kadrolar onlara veriliyor. Sonra da kaliteli yayıncılık bekliyoruz TRT'den.

Kaynak: http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=6211

23 Nisan 2006

GAZETECİLİK BÖLÜMÜ NE YAPMALI?

23 Nisan 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin adını verip sonra da ironik bir uslupla ‘GAZETECİLİK BÖLÜMLERİNİ KAPATSAK MI NE!’ diyen Ali Atıf Bir’i sorgulamadan önce, A.A.Bir’e bu eleştiri fırsatını veren gazetecilik bölüm başkanı-dekanı ve gazetecilik meslek etiği veremeyen malum kişileri sorgulamak lazım.

İletişim Fakültesi’nin bir an önce bila kaydı şart bilimsel ve hukuksal seviyeye çekilmesi lazım. Bu maksatla, ben üniversiteme, fakülteme ve bölümüme sahip çıktığım için savcılık başvurusu dahil her hukuki yolu ve akademik yayını yapıyorum.
Kemal Alemdaroğlu görevden alınacağı günlerde basında çarşaf çarşaf propaganda yazısı ile rektörünü savunan dekan Suat Gezgin, bakalım fakülteye, Alemdaroğlu’na sahip çıktığı kadar sahip çıkacak mı? Yoksa resmi evrak defterlerini tipeksleyip sessiz kalmaya devam mı edecek?


Serdar TAŞÇI
İ.Ü.İletişim Fakültesi
Gazetecilik Bölümü

(Ali Atıf Bir’in yazısı için tıklayın: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4299390.asp?yazarid=74&gid=61)

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN!



(Fotoğrafların üzerini tek tıklayaak büyültebilirsiniz...)

BAKALIM, İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ Gazetecilik Bölümü Başkanı ve Dekan Prof. Dr. Suat GEZGİN, AA1'e NE DİYECEK? AA1'e DERSİNİ VERECEK Mİ?




Ali Atıf BİR aabir@bahcesehir.edu.tr

İslami gözlüklü medya

GEÇEN pazar bu köşede, "üniversite kampuslarındaki öğrenci terörüne" dikkat çekmek için bir e-posta yayınladım."Üniversiteler ’kutuplaşmalı’ örgütlenmelerin kaleleri haline gelirse Türkiye bir kez daha bu faturayı ağır öder! 54’üncü madde cesaretle sağcı, solcu, dinci, futbolcu ayrımı yapılmadan uygulanırsa kısa sürede öğrenci olaylarının önüne geçilir" dedim.Hürriyet araştırınca ucu irticai ayaklanmanın en korkuncu "31 Mart"a kadar gitti. Önüne gelen her olayı "İslami at gözlüğü" ile süzen, eleyen, yorumlayan "dinci" basının bir beni asmadığı ve tetikçilere hedef göstermediği kaldı. Üstelik yalan haber yaparak...Benim derdim üç beş çapulcudan oluşan öğrenci çetelerinin kampüsleri yangın yerine çevirmemesi, onların derdi gerici bir eylemin üstüne sünger çekme çabası...Ünlü araştırmacı David Horowitz, şubat ayında ABD’de müthiş bir kitap çıkardı. Amerikan üniversitelerinde çalışan ve gençleri zehirleyen 101 komünist profesörün adını verdi. Bu profesörlerin teröristlerin ekmeğine yağ sürdüklerini ve ABD’nin geleceğini kararttıklarını iddia etti.Türkiye’de "İslami at gözlüklü" basının yaptığı da bu. İrticaya prim verip, rejimi zayıflatıyorlar, genç beyinlere tek yönlü İslami propaganda mesajları gönderiyorlar. Tek dertleri kadını örtmek, erkek egemen bir şeriat devleti kurmak...İşte kanıt! Gerici eylemin üstünü örtmek için yapılan yalan haber. Bana e-posta gönderen Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nin TKP öğrenci başkanıymış!Cine 5’te programdan çıkıyorum. Bir muhabir önümü kesti:- Biz biliyoruz kesinlikle size mail’i TKP’liler göndermiş!- Kızım nereden biliyorsun, e-posta bana geldi. Bilgisayarıma mı girdin!- Yok ama eminiz o göndermiş!- Yahu nasıl emin olabilirsin, e-posta bana geldi... Yok böyle birşey."Peki siz bilirsiniz ne diyeyim" deyip asansöre bindiğimde muhabir hálá "TKP’li o, biz biliriz, biz biliriz" diye gülümsüyordu.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi son sınıf öğrencisi imiş. Mezun olacak ve bana gelen e-postanın kimden geldiğini benden daha iyi bildiğini iddia ederek gazetecilik yapacak...

Gazetecilik bölümlerini kapatsak mı ne!

(Haber takibi için tıklayın: http://www.vistilefhaber.blogspot.com/)
Hürriyet varakı, 23 Nisan 2006

16 Nisan 2006

Son başvuru tarihi 03 MAYIS 2006 günü saat : 16.00.'dır.

GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'ndan Duyuru: Genelkurmay Başkanlığı Karargahı ile Bağlı Birlik ve Kurumlarında istihdam edilmek üzere açıktan atama yoluyla memur alınacaktır. ANKARA GİH: SENARİST: ERKEK BAYAN : İLETİŞİM FAKÜLTESİ İLE FAKÜLTE VE 4 YILLIK YÜKSEK OKULLARIN SAHNE VE GÖSTERİ SANATLARI YÖNETİMİ, SANAT YÖNETİMİ, SİNEMA-TV BÖLÜMÜ MEZUNU OLMAK. BAŞVURUDA BULUNACAK ADAYLARDA ARANACAK ŞART VE NİTELİKLER için tıklayın:
http://www.tsk.mil.tr/personel/memuralimi_nisan2006/asvlmem.htm

15 Nisan 2006

SARTRE ÖLDÜ....

"Bir Avrupalıyı öldürmek, bir taşla iki kuş vurmak demektir: ortadan hem ezik kişi hem de ezici kalkıyor: bir ölü ve bir hür adam ortaya çıkıyor.”
Jean Paul Sartre
(Kaynak: “Önsöz,” Franz Fanon, Dünyanın Lanetlileri İzlem Yayınları, 1965, ss. 24-25.)

Ayrıntısı için tıklayın: http://www.vistilefhaber.blogspot.com/

14 Nisan 2006

YÖK ÇATIRDIYOR

Sadece YÖK değil, Medya da (MEME) perişan:










Sadece YÖK ile ilgiliyseniz Tıklayın: http://www.vistilefhaber.blogspot.com/

MEME ve YÖK, yani her ikisi için fotoğrafa bakın. (Fotoğrafın üzerini tıklayarak büyültebilirsiniz...MEME akroniminin artık herkes tarafından biliniyor olması gerekli. Ancak bilmeyenleriniz için son kez yazıyoruz: MM= Mainstream Media, Mümtaz Medya, Migros Medyası, Malum Medya, Malumatfuruş Medya, Maf-ı Perişan Medya, Maalesef Medya, Mefuruşat Medya ve ilh.'in Türkçe okunuşu: MM=Meme. İngilizce de okuyabilirsiniz: MM= Emem.)

13 Nisan 2006

BURSBURSBURSBURSBURSBURSBURSBURSBURS

1 Fulbright Eğitim Komisyonunca 2007-08 ders yılında şartları uyan öğrencilere Amerika Birleşik Devletlerinde Doktora Tezi Araştırma bursları verilecektir.

Burslara Türkiye'de bir doktora programına kayıtlı bulunan ve tez aşamasına gelmiş olan öğrenciler başvurabilir. Ayrıca çok iyi İngilizce bilmek şarttır.

Son başvuru tarihi 14 Temmuz 2006'dır.

Detaylı bilgi için www.fulbright.org.tr sitesine bkz.

2 Ülkemizi ziyaret etmekte olan University of California at Los Angeles (UCLA) kampüsü yetkilisi, ofisimizde öğrencilerle görüşecek, kendi üniversitesini, dil okulunu ve sertifika programlarını tanıtacak, Amerika'da öğrenim ve öğrenci hayatı hakkında genel bilgi verecektir.

Konu: Amerika'da üniversite, İngilizce dil öğrenimi, yaz okulu ve sertifika programları.

Yer: Fulbright Eğitim Komisyonu İstanbul Bürosu,
Dümen sokak, 3/11, Gümüşsuyu., Taksim.

Tarih: 28 Nisan 2006, Cuma günü.

Saatler: 14.00 - 16.00 arasında.

Toplantılar ücretsiz, katılım serbesttir. İlgilenenler yukarıda belirtilen saatler içerisinde istedikleri zaman gelip görüşebilirler.

08 Nisan 2006

İ.Ü. İLETİŞİM FAKÜLTESİ FAKÜLTE OLUYOR...

Aşağıda www.dorduncukuvvetmedya.com’un eski sayfalarında yeni alevlenmiş bir polemiği sayfalarımıza taşıyoruz...

Polemik aslında yazı ile daha güzel ancak söz konusu Fakülte olduğundan tüm bu sorun sergileme girişimlerini ve tartışmaları yüz yüze ve Kurullarda ya da öğrenci toplantılarında yapmak daha uygun. Geçen dönem (Güz 2005-06) her sınıfta ayrı ayrı yapılan HİT Bölümü öğrenci toplantılarında bu gibi konular konuşulabilirdi ancak tam tersi açıklamalarda bulunan arkadaşlar söz aldılar ve seslerini yükselttiler.

Şimdi sırasıyla yazılanları okuyalım:

SERDAR TAŞÇININ MAKALESİ http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=4238 :


İLETİŞİM ÖDÜLLERİNİ KİM VERDİ?
02.04.2005

SERDAR TAŞÇI


Mensubu olduğum fakültenin ödülllerini büyük bir iç acıması içinde izledim. Bu ödüller öğrenciler tarafından verilmemiş ve biz öğretim elemanlarına, fakültenin tüm konularında olduğu gibi, hiç danışılmadan fakülte yönetimi tarafından verilmiştir. Sayın Rektörün konuşması İletişim Fakültresi haber ajansının ve 4.Kuvvet Medya’nın bu haberinde gereğinden fazla olumlu yazılmış ama rektör bey, bu ödülleri almaya hak eden bir çok iletişimcinin bu ödülleri sınırlılık ve öğrencinin deneyimsizliği nedeniyle alamadıklarını ve bu nedenle onlar adına özür borçlu olduğunu belirtti.

Demokrasi adına en son bile konuşamayacak kadar demokrasi-karşıtı olan dekan Suat Gezgin, yeni ceza yasasının basının görevini yapmasını engelleyeceğini söyledi. Basın ne zaman görevini yaptı ki? Ya da dekan, ne zaman bilim ve hukuk ilkelerine uydu ki? Popülizmin ve pişkinliğin bu kadarına pes doğrusu..

Öğrenci ve fakülte kan ağlarken, dersler yapılmaz ve de kalitesiz yapılırken fakülte yönetimi hala afra tafra peşinde... Dekan okulla ilgilensin piyasaya ödül dağıtacağına...
Bilim yapacaksınız; çıkıp her yerde tartışacaksınız, düzmece törenler, konferanslar düzenleyip dostlar alışverişte görsünler, bonus puanlar gibi ucuz köylü kurnazlıklarına başvurmayacaksınız. Yabancı dil bilmeyenlerin yabancı yayınlar göstermesine izin vermeyeceksiniz.
Hukuksuzluğu nedeniyle görevden alınan rektörü savunma adına, cumhuriyeti ve vatan millet dil değerlerini propagandif bir yazı ile kullanmayacaksınız. Her şeyden önce bir dekan ve ilginiz olmadığı halde fakültedeki tüm bölümlerin hukuka aykırı biçimde tek bölüm başkanı olarak da, gazetecelik ilkelerine kendiniz uymayı bileceksiniz...

Bilgi karşıtı ve hukuk düşmanı olmayı bırakacaksınız... Keyfiliklere son vereceksiniz... Öğretim elamanlarınızla ve öğrenciyle, argoya ve kabalığa başvurmadan konuşmayı öğreneceksiniz.... Ödül dağıtmak, belki bunları öğrendikten sonra olabilir.

Bu fakülte yönetimi, özellikle de dekan koltuğundaki kişi böyle hatalar yaptıkça, bilim ve hukuk karşısında mahkum olması tesadüf değil.

Serdar Taşçı
serdartasci@hotmail.com
İstanbul Üniversitesi Öğretim Elemanı


Kaynak:
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=4238

Re: İLETİŞİM ÖDÜLLERİNİ KİM VERDİ? ()
YORUM 28.03.2006
Gönderen: gamze soylu
E Mail:
gamzesoylu84@mynet.com

Yorumu: İ.Ü. İletişim Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim.

Öncelikle buraya yorum yazmış kişilerin uslüplarını düzeltip, daha sonra birilerine gönderme yapmlarını tavsiye ederim. Madem bu kişiler pek çok şeyi doğru olarak bildiklerini idda edip birilerini düzeltmeye çalışıyorlar, ilk önce bu işe kendilerini düzeltmekten başmalıdırlar ki ciddiye alınsınlar. Sayın Hocam Prof. Dr. Suat Gezgin'e asılsız pek çok atıfta bulunulmuş. Hukuka uymadığından tutunda konuşmayı bilmediğine kadar.. peki soruyorum Sayın Serdar Taşçı siz ne kadar konuşmayı biliyorsunuz. Akadaemik kariyeriniz el vermediği halde derslere girip illegal bir şekilde öğrencilere ders ANLATMAYA çalışıyorsunuz. eee kem küm gibi sözcüklerden başka bir şey anlatmadan dersi anlattığınızı sanıp çıkıyorsunuz. Aynı şekilde sayın Prof. Dr. veysel batmaz... derste sadece kendisini duyan yine kendisi... öğrencilerin dikkaitin hiç bir şekilde derse vermesini sağlamadan, adeta padişah fermanı gibi dersi anlatıp çıkıyor. sorarsanız kimse bir şey bilmez onun dersine dair... sınavlarda da kitapları açtırır ve ordan yazmamızı ister ki kağıtları okuması kolay olsun. Ödül töreni konusuna gelince; geçen sene katılma şerefine eriştim ve büyükte bir zevk aldım bu fakültenin öğrencisi olarak. Bu törende en güsel olan şey neydi biliyor musunuz? bu törenin gerçekleşmesinde, organizasyon aşamasında 2 sınıf halkla ilişkiler öğrencilerini canla başla çalışmış olması. Sayın Prof. dr. suat gezgine bu arkadaşlarımın kendilerini gerçekleştirme ortamı sağladığı için ayrıca teşekkür ederim. Sadece hukuk, kanun, yasa vs... gibi konularla çok fazla kafa yoran kişiler "Prof. Dr. Veysel Batmaz" sevgi denen duygudan arınarak madeleşmiş insanlar haline gelmiştir. Odasına gitiiğimde "ne var ne istiyosun" diyen bir kişi ister hukuk bilsin ister kanun.. insancıl bir duygu taşımıyorsa benim için bir anlam ifade etmiyor demektir. Atıfta bulundukları DEKANIMIZ Prof. Dr. Suat Gezgin dekan olmasına rağmen her an her öğrenciye, fakültesinde ki hademeye bile kapısı açık olan bir insandır.Büyük iş temposuna rahmen sizi hiç bir zaman geri çevirmez ve sıkıntınız ne ise anında çare bulur size.. Ben ve bir çok arkdaşım onun sayesinde bir çok yerde staj yaptık.
Ödül töreni, fakültede herhangi bir etkinlik vs.. gibi aktivitelere karşı çıkan kişileri insan ilişkilerinden yoksun, odasına kapanıp kendini kitaplara gömen, sevgiden yoksun kalmış kişiler olarak değerlendiriyorum. fakültede ki bölüm başkanlığı konusunda da dekanımızın hukuka aykırılık yaptığı idası var... o zman neden sayın Prof. Dr. Veysel Batmaz bölüm başkanı iken diploma alacak arkadaşlarımızı kapısında ağlatıyordu ve mezun etmemek için elinden geleni yapıyordu? Soararım size bu da insancıllığa aykırı bir şey değil mi?? bence bir eğitimcide her şeyden önce sevgi olmalı ki arada bir bağ kurulsun. Sevgili hocam Suat Ggezgin bunu bize fazlasıyla verdi Kendisine her şey için şimdiden teşekkür ediyorum. iyi ki varsınız hocam.
sevgiler....
Gamze Soylu
İletişim Fakültesi Gazetecilik 3. sınıf öğrencisi


SERDAR TAŞÇI’NIN CEVABI

1- Kimseden üslup öğrenecek değilim. Hele yazdığım tam bir yıl önceki yazıya, ne hikmetse bir yıl sonra yorum yazma gereği duyan birinden asla üslup öğrenecek değilim.
2- Üniversite; iş bulma kurumu, tv şirketi ya da hayırsever bir vakıf değildir. Burada kamu hukuku geçerlidir ve evrensel bilimin standartları.
3- İnsancıllık kendine staj ayarlayan dekanını savunmak değildir. İnsancıllık, hiçbir çıkarı olmadığı halde birine, salt insan olmasından kaynaklanan biçimde değer vermektir.
4- Dekan hocan hakkında asılsız iddialarda bulunduğumu söylüyorsun. Bunu söylemekle olmaz, tersini göstermelisin. Hocan hakkında belgeli kanıtlı bir suç duyurusu yapılmıştır. Zahmet edip İstanbul Cumhuriyet Savcılığına gidersen, iddialar asılsız mı, kanıtsız mı görürsün. İstersen bilgi sahibi olmadan fikir sahibi de olma. Gel sana biraz belge göstereyim eğer hakikat duygun varsa…
5- Akademik kariyer ‘academeos’tan gelir. Bu kelime etimolojik olarak söz söylemeyi, söylediğini temellendirmeyi ve gerekçelendirmeyi ifade eder. Benim bilimsel ve bilişsel kimliğime şimdiye kadar hiçbir kimse dil uzatamamıştır. Makamı ve unvanı ne olursa olsun, bu kişiler gelip karşımda bunu iddia ederler ise, herkes biliyor ki, gereken yanıtları alır. Ben üniversitedeyim, Veysel bey de aşağı kattaki odasında. Buyur gel bakalım ne biliyormuşsun, ne bilmiyormuşuz.
6- Sen şimdi dekan hocanı savunuyorsun. 3. sınıf isen bu sene Özgen hocandan da ders alıyorsundur. Bak ne diyorum hepinize. Hocalarını ve kendini karşı tarafa koy, onların ‘uzmanlık(!) alanlarında, ‘antropoloji’ ile ‘etik’ imiş, ben tek başıma hepinizle, herkese açık her yerde tartışacağım. İletişim fakültesi konferans salonunda ya da istediğiniz başka yerde senin itibar ettiğin herkesle her an tartışabilirim.İşte bilim adamlığı, akademisyenlik budur.
7- Veysel Batmaz, onun hakkında yazdıklarına yanıt verir mi bilmem ama ben vereceğim. Çünkü Batmaz bu fakültedeki benim tek gerçek hocamdır. Siyasal Bilgilerde okurken lisans dersimize gelmişti. Ben hocanın çok hoş ders anlattığını bilenlerdenim. Dekan Gezgin i savunduğun yazında, Veysel Batmaz’ın ders anlatmasına dil uzatman, bilmem farkında mısın, komiktir. Dekan hocanın ders anlatıp anlatmadığından, anlatıyor ise nasıl anlattığından bahsetmemişsin. İstersen gel bir kere Batmaz’ın, bir kere de Gezgin’in dersine beraber girelim.
8- Yorumların saçma olduğu gibi, bilgilerin de eksik. Veysel Batmaz yeni bölüm başkanı olmuştur. İlk mezunlarını bu dönemin sonunda verecektir.
9- Üniversitede sevgi nedir bilir misin? Derslere girmektir sevgi. Bölüm başkanlıklarını yasal sahiplerine vermektir sevgi. Resmi evrakta tahrip yapmamaktır sevgi. Öğrencileri günlük değil, hayatı boyunca mutlu edecek bilim eğitimini vermektir sevgi.
10- Dekan hocanın, mahkeme kararlarını uygulamayan Kemal Alemdaroğlu’nu savunduğu propaganda yazısını okudun mu? Sevgiyi böyle tanımlıyor isen devam et, senden çok iyi gazeteci olacak. Unutma sevgi bir bütündür; üniversitede sevgi, bilimle hukukla özdeştir.
11- Bilimsel kişiliğime dil uzatan kim olursa bunu ispatlamak zorundadır. Aksi halde dava ve tazminat hakkım doğmuş demektir. Aylarca yıllarca gece eve kapanıp kitap çevirip kitap yazarken, dekanın staj ayarladığı bir öğrencinin sözün ona eleştirisini sindirecek değilim. Öğrencimize, İletişim Fakültesi’nde meydanın boş olmadığını hatırlatır, staj ayarlama gibi çıkarlarla değil, bilimden hukuktan ve belgeli kanıtlı doğrulardan taraf olmasını Gazetecilik Meslek ilkeleri ve Etiği gereği salık veririm.

Serdar TAŞÇI

05 Nisan 2006


YARGITAY, ALİ ATIF BİR’İN “OKUMA ÖZÜRLÜ” OLDUĞUNU SÖYLEMENİN, "BİLİMSEL ELEŞTİRİ" OLDUĞUNU KABUL ETTİ...

Ali Atıf Bir, nam-ı diğer AA1, kendisini, Veysel Batmaz'ın, www.haber3.com, STAR TV ve STAR Gazetesinde, 23 Nisan 2003 tarihinde yazdığı bir RATING eleştirisi yazısında, "Okuma özürlü; okuduğunu anlamayan," "Yanlış ve eksik iş yapan," "Üniversitelere ve bilim adamlarına hakaret eden," "Hesap vermeden çekip giden," "İşinin uzmanı olmayan," biri olarak nitelendirdiği iddiasında bulunmuş ve Veysel Batmaz böyle bir yazı yazdığını kabul etmiş ve Ali Atıf Bir de, "kişilik haklarına hakaret yoluyla saldırıda bulunduğu" gerekçesi ile Veysel Batmaz'ı 100.000 YTL tazminat isteği ile Mahkemeye vermişti. Dava, temyiz ile birlikte, üç yıl sürdü.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 4 Nisan 2006 tarihinde, Prof. Dr. Veysel Batmaz'ın, Prof. Dr. Ali Atıf Bir'i:

"Okuma özürlü; okuduğunu anlamayan,"
"Yanlış ve eksik iş yapan,"
"Üniversitelere ve bilim adamlarına hakaret eden,"
"Hesap vermeden çekip giden,"
"İşinin uzmanı olmayan,"


bir kişi olarak göstererek, STAR TV’de ve Star Gazetesinde yazdığı yazı ile (23 Nisan 2003) eleştirmesinin, hakaret unsuru taşımadığı, bu sözlerde kişilik haklarına saldırı bulunmadığı, bu nitelemelerin eleştiri sınırları içinde; "sert ve haşin" ve "güncel önemi ve kamu yararı" olan nesnel ve bilimsel eleştiri olduğu hükmünü verdi.

Yargıtay bu hükmü ile, AA1'in, Veysel Batmaz aleyhine açtığı hakaret davasında, dava ile ilgili, 22 Eylül 2004 tarihinde İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin verdiği red kararını onadı.

Veysel Batmaz hakkında, 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını açıkladığı 22 Eylül 2004 tarihi, Kemal Alemdaroğlu’nun hukukuksuz olduğu gerekçesi ile YÖK’ün isteğine uyarak Cumhurbaşkanı tarafından görevden alındığı aynı güne rastlamıştı. Tarihin Giest’sal bir cilvesi olarak, Yargıtay’ın Veysel Batmaz davası ile ilgili kararını açıkladığı 4 Nisan 2006 günü de Yargıtay’ın 4. Hukuk Dairesindeki temyiz duruşmalarının 4 ve 5. celselerinde yine Kemal Alemdaroğlu yargılanıyordu.

03 Nisan 2006

CEMAL SÜREYA

ÜVERCiNKA

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil.

Cemal SÜREYA